Polatlı Gündem Haber

reklam

Timur Soykan yazdı.. Adaletin cenazesini kim yıkayacak?

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
Timur Soykan yazdı.. Adaletin cenazesini kim yıkayacak?
87 views
29 Ocak 2025 - 8:06
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Adaletin cenazesini kim yıkayacak?
Barım’ın tutuklanması için Kavala, Mater ve Memet Ali Alabora ile telefon konuşmaları gerekçe gösteriliyor. Mater ile 14, Alabora ile 3 kez görüştüğü anlatılırken ne hikmetse Kavala ile görüşme tarihi tutuklama talep yazısında yok. Barım, Kavala ile görüşmelerin Gezi’den 1 yıl sonra ve bir film gösteriminde mekân kiralamak için yapıldığını anlatması fayda etmiyor. Barım’ın bu sözlerinin doğruluğu kanıtlanırsa savcılığın büyük bir hataya daha imza attığı ortaya çıkacak.

Saray’a bağlanan ve siyasi iktidarın silahına dönüşen yargı, sadece hukukla değil akıl ve mantıkla da bağını tamamen kopardı. Bu sınırsız saçmalama özgürlüğünde somut delil yerine niyet okuma, hukuk yerine komplo teorileri, adalet yerine ise kumpaslar var…

Yani her an herkes siyasi talimatla çalışan savcı ve hâkimlerin hayal gücüne maruz kalıp hapiste çürüyebilir.

Gezi Davası kırılma noktasıydı.

Gerçekle bağını koparmış yargı, ‘etki ajanları’, ‘yönlendirici ajanlar’, ‘nüfuz casusları’nın 8,5 milyon insanı sokağa döktüğünü iddia ederek ceza yağdırdı. Somut delil yerine afili ajan sözleri mahkûmiyet için yeterli hale getirildi. Ayşe Barım olayıyla bir kez daha bu saçma sapan teoriler sepetine herkesin atılabileceği ilan edildi.

Magazin dünyasındaki menajer Ayşe Barım’dan Gezi Direnişi’ni organize eden bir lider çıkaran yargıya George Orwell ve Kafka şapka çıkarırdı.

Distopik romanlara, filmlere şapka çıkartacak bu sürece yakından bakıp yargının haline birlikte ağlayalım.

YİNE RAFTAN GEZİ İNDİ
Türkiye’nin ünlü oyuncularının menajerliğini yapan Ayşe Barım, sektörde tekelleştiği iddiasıyla gündeme getirildi. TV100’de yazan Fuat Uğur 26 Eylül 2024 tarihli yazısında isim vermeden Barım’ı suçlarken magazinsel bazı iddialar ortaya attı. 7 Ocak’tan itibaren sosyal medyada Barım’ı hedef alan paylaşımlar başladı. İstanbul Başsavcılığı, sosyal medyadaki paylaşımlar ve iddialar nedeniyle resen soruşturma başlattığını açıkladı. 13 Ocak’ta Barım’a yurtdışına çıkış yasağı konuldu. 15 Ocak’ta ise Barım’ın menajerliğini yaptığı Serenay Sarıkaya’nın tanık olarak ifadesi alındı.

Sonra sihirli değnek dokundu ve dizi-film sektöründe tekelleşme yerine 12 yıl önceki Gezi Direnişi arşivden çıkarıldı. Tabii ki ilk akla gelen; 12 yıl boyunca, yıllarca süren yargılamalarda gündeme gelmeyen bu konunun arşivden çıkarılmasının absürtlüğüydü.

24 Ocak’ta Barım, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek” suçlamasıyla gözaltına alındı. Evinde ve işyerinde arama yapıldı. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın hapsedilmesinde olduğu gibi başka suçtan açılan soruşturma, arşivlere bakılıp değiştirilmiş ve tutuklamanın yolu döşenmişti. Artık arşivden ‘adam asmaca’ oyunu gizlenmiyordu.

Eşzamanlı olarak sosyal medya ve yandaş medyadaki Ayşe Barım linçi Gezi iddialarına evirildi. Halit Ergenç, Dolunay Soysert, Rıza Kocaoğlu, Mehmet Günsür, Ceyda Düvenci ve Nejat İşler’in ifadesi alındı.

‘DESTEK İSTEYEN OLDU MU?’ SORUSU
Barım, gözaltına alındıktan 3 gün sonra 27 Ocak Pazartesi günü İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde savcı karşısına çıkarıldı ve ifadesi alındı. Barım’a ilk olarak kendisini arayıp Gezi Direnişi için birliktelik kurmak isteyen finans ya da ismiyle destek isteyen olup olmadığı soruldu.

Barım kendisinden böyle bir talepte bulunan kimse olmadığını söyledi. Gezi Direnişi sırasında Taksim’e 2 kez gittiğini anlatan Barım, “Muhteşem Yüzyıl isimli dizide beraber çalıştığımız oyunculardan bazıları bulunmaktaydı. Beni tam hatırlayamamakla birlikte onlardan birisinin arayarak setten çıkarak Gezi Parkı’na gideceğini söyledi. ‘Çocuklar ne yapıyor, bakmak istiyoruz’ dediler. Hemen ‘Ben de geliyorum’ dedim” diye konuştu. Taksim’de çok kısa süre kaldığını gaz bile yemediğini anlattı.

Savcılık, Barım’a Osman Kavala’nın kurduğu Açık Toplum Vakfı, Anadolu Kültür A.Ş. gibi kuruluşlarla ilişkisi olup olmadığını sordu. Ayşe Barım hiçbir ilişkisi olmadığını anlattı ve “Bu oluşumları sizden ve sosyal medyadan duydum” dedi.

Gezi döneminde oyuncuları yönlendirdiği iddiasına ise şöyle yanıt verdi: “Ortak iş yaptığım sanatçılarla hiçbir zaman meydana çıkıp beyanat vermedim. Onlara da böyle bir açıklama yapmaları hususunda herhangi bir yönlendirme ve telkinim asla olmadı. Sanatçılara benim talimat vermem gibi bir durum söz konusu olamaz.”

İfade tutanağından Barım’a harp metotları konusunda bir soru sorulduğu anlaşılıyor. Barım “Harp metotları diye bir şeyi hiç duymadım. İlk defa burada duydum” diye yanıt veriyor.

YANDAŞ MEDYANIN KASET İDDİASI
Barım gözaltındayken yandaş medya 2017 Anayasa referandumundan önce Belçika’nın Gent şehrindeki bir darbe toplantısına katıldığını iddia edip şunları yazdı: “Ocak 2017’de gerçekleşen toplantıda Barım, kontrol ettiği oyuncu grubunu hükümet aleyhine eylemler için yönlendirebileceğini iddia ediyor ve karşısındakilere şunları söylüyordu: ‘Elimde hepsinin kaseti var. Siz rahat olun, Gezi’de ne yaptıysam şimdi daha iyisini yapacağım, elleri mahkûm.’

Kaynak? Tahmin edersiniz…

Bu sözler ne zaman kaydedildi? Hangi delile dayanıyor? Ayşe Barım’ın Gent’e gittiğine dair uçuş ya da pasaport kaydı var mı?

Ayşe Barım’a savcılık sorgusunda bu haberler bile soruldu. Şöyle yanıt verdi:

“Ben 2017 yılında Belçika’ya gitmedim. Gent şehrini hiç görmedim… Böyle bir haberi ilk defa görüyorum. Ben psikolojik olarak haberlerden etkilendiğim için benimle ilgili haberleri avukatlarım takip eder ve gerek duyulan suç duyurularını kendileri yapar.”

Barım’a oyuncuların Gezi Parkı’nda şiir okuduğu görüntüler gösterildi ve soruldu. Yıllarca Erdoğan’ın bir şiir okuduğu için hapsedildiği anlatılan ülkede bu da oldu. Ayşe Barım şöyle yanıt verdi: “Halit Ergenç, Dolunay Soysert, Rıza Kocaoğlu, Mehmet Günsür ajansın hizmet verdiği oyunculardır. Diğerleri ile o dönem hiçbir çalışmamız olmamıştır. Bu yazı-şiir-bildiri kim tarafından yazıldığını ve oraya kim tarafından getirildiğini bilmiyorum.”

Savcılığın bazı soruları ise oyuncu Memet Ali Alabora ile ilgiliydi: “Memet Ali Alabora ile Gezi Parkı dönemi öncesi hiçbir HTS telefon iletişiminiz bulunmamasına rağmen Gezi Parkı döneminde ne şekilde ve neden görüşmeniz olmuştur?”

Savcılığın delil olarak gösterdiği bu durumun Barım’a göre çok basit bir açıklaması var: “Birlikte çalıştığım oyuncuların başlarına bu süreçte provokatif bir eylem gelmesinden endişe duymam ve Memet Ali’nin Oyuncular Sendikası Başkanı olması sebebiyle aramışımdır.”

Bu soruşturmayla oyuncuların, yönetmenlerin, toplumsal bir konuda ortak bildiriye imza atması, yani demokratik bir tepki bir suça dönüştürülmeye çalışılıyor. “Sanatçı ve aydınların demokratik hakkını kullanması neden suç olsun” diye soran yok.

SİNEKTEN YAĞ ÇIKARILMAYA ÇALIŞILIYOR
Tapelerin içeriği ise evlere şenlik.

Memet Ali Alabora ile konuşan Ayşe Barım’ın ortak bildirinin tonunu ağır bulduğu anlaşılıyor. İmza atılmamasını ve yayınlanmamasını istiyor. Memet Ali Alabora’da aynı görüşte olduğunu söylüyor. Buna karşın bu tapeler suç gibi gösteriliyor ve şöyle soruluyor: “Tape içeriklerinde neden sizin fikrinize gerek duyulur, neden size bildiri hakkında soru sorulur, bildirinin içeriği nedir, bu bildiriyi kim, neden ne şekilde yayınlayacaktır… Tape içeriğine ilişkin beyanlarınız nelerdir?”

Özetle; sinekten yağ çıkartılmaya çalışılıyor.

Çiğdem Mater yayınlanmamış belgeseli nedeniyle ceza almıştı, şimdi yayınlanmamış bildiri nedeniyle Ayşe Barım’a suçlama yöneltiliyordu.

Ayşe Barım, “Memet Ali Alabora ile görüşmem yalnızca bu tapeden ibarettir. Üç defadan başka kendisiyle görüşmem olmamıştır. Kendisi Oyuncu Sendikası Başkanı olduğu için ve ben çalıştığım oyuncuları korumakla yükümlü olduğum için bildirinin içeriğinden dolayı oyunculara zarar gelmemesi için fikir beyan ettim. Bildirinin içeriğini hatırlamıyorum, kim tarafından hazırlandığını bilmiyorum” dedi.

Savcılık Gezi Davası’nda hiçbir delil olmamasına karşın 18 yıl hapis cezası verilerek hapsedilen film-belgesel yapımcısı Çiğdem Mater ile Barım’ın Haziran 2013-Kasım 2014 tarihleri arasında 14 kez görüşme yaptığı tespitinde bulunmuştu.

Barım’a şöyle soruldu: “Çiğdem Mater Utku’yu nereden tanırsınız, Gezi Parkı sürecine kadar herhangi bir HTS telefon irtibatınız bulunmamasına rağmen neden bu süreçte 14 kez görüşmeniz olmuştur?”

Barım, “Bu, Çiğdem ile 2019 hatta 2020 yılı başına kadar olan görüşmelerimin sayısıdır. Gezi Parkı döneminde çok kısa sürede 14 görüşmem var gibi bir durum söz konusu değildir. Çiğdem Mater ile Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alan Film Merkezi’nde yönetici olması sebebiyle tanıştım. Sanatçıları üniversiteye söyleşi yapmak için davet ederlerdi ben de bu söyleşilere eşlik ettiğim bir dönemde kendisiyle tanıştım. Aramızdaki bağ bundan ibarettir.”

Gezi dönemindeki konuşmaları sorulduğunda ise “Tapede okuduğum kadarıyla söz konusu bildiri konusunda görüşmüş olabilirim. Aynı tapede bahsettiğim üzere tonu yayınlanmasını yanlış olduğunu ve doğru olmadığını düşündüğüm için fikir beyan etmişimdir” diye yanıt verdi. Burada da Ayşe Barım’ın ortak bildiriden çekindiği anlaşılıyor. Ama yargı bu suçlamaları yöneltiyor, dava konusu oluyor diye demokratik ifade özgürlüğünün suç olamayacağının altını çizmek gerekiyor. Çünkü bu tür suçlamalarla demokratik haklar gasp ediliyor.

KAVALA İLE GÖRÜŞMEYİ SUÇA DÖNÜŞTÜRMEK İSTEDİLER
Savcılık Kavala ile telefon görüşmesi yapmayı da suça dönüştürme gayretindeydi. “Osman Kavala’yı nereden tanırsın. Gezi Parkı sürecine kadar herhangi bir HTS telefon irtibatınız bulunmamasına rağmen neden bu süreçte 39 kez görüşmeniz olmuştur?” diye soruldu.

Barım, Kavala ile görüşmelerinin Gezi Direnişi’nden bir yıl sonra olduğunu anlattı. O dönemde Fatih Akın’ın ‘Kesik’ adlı filminin gösterimini Nişantaşı Citys’de yaptıklarını ardından Cezayir isimli mekânda eğlence yapmayı planladıklarını söyledi. Cezayir’in sahibi olan Kavala ile bu nedenle görüştüğünü ifade eden Barım, “O tarihin öncesinde ve sonrasında Kavala ile irtibatım yoktur” dedi.

Elbette Osman Kavala ile görüşmek suç değil ama Barım’ın bu sözlerinin doğruluğu kanıtlanırsa savcılığın büyük bir hataya daha imza attığı ortaya çıkacak. Nitekim internette yapılan kısa bir arama ile filminin gösteriminin 2 Aralık 2014’te yapıldığı görülüyor.

Savcılık, Ayşe Barım’ın bilgisayarında bulunan Gezi kadın görselini de suçmuş gibi sordu. Ayşe Barım şöyle konuştu:

“Bu görseli Bergüzar’a benzettiğim için saklamış olabilirim. Başka hiçbir manası yoktur.”

SAVCILIKTAN DHKP-C SORUSU
Savcılık, DHKP-C örgütünden sarı listede arandığı söylenen İnan A. isimli bir kişiyle olan telefon görüşmesini Barım’a sordu. Barım bu kişiyi tanımadığını ifade ederek, “Tuncel Kurtiz Grup Yorum’un stadyum konserine bir kez eşlik etmişti diye hatırlıyorum. Belki görsel kayıtlarıyla ilgili izin için aramışımdır” dedi.

Savcılık, 2021 yılındaki orman yangınlarında ve depremde ‘HelpTurkey’ etiketiyle sosyal medyada paylaşımlar yapılmasını bile suça dönüştürmeye çalıştı. Ayşe Barım, menajerliğini yaptığı oyuncuların bu paylaşımlarından sorumlu tutuldu. Ülkede tek bir yangın söndürme uçağı bile olmamasını, Türkiye’nin ormanları yaşarken çaresiz bırakılmasını, depremde binlerce insanın günlerce yardım gelmediği için enkaz altında ölmesini hatırlamayan savcılık buna sosyal medyada tepki gösteren milyonlarca insanla birlikte oyuncuları ve onların menajerini suçluyordu.

Barım “Bu paylaşım Türkiye’de çok kişi tarafından paylaşılmıştır. Bu paylaşım benim bilgim dışında milyonlarca kişi tarafından yapılmıştır. Ben böyle bir yönlendirme yapmadım” dedi.

‘KİMSEYİ YÖNLENDİRMEDİM’
Bu Kafkaesk sorgunun sonunda Barım şöyle diyordu: “Oyuncular sanatçıdır. Bu sanatçıların kendi fikirleri, iradeleri ve kendi kararları vardır. Ben hiçbir şekilde onların fikirlerini yönlendirme yaparak herhangi bir organizasyon işine girmedim. 3 haftadır süre gelen bu kâbusun içinde psikolojik olarak kötü durumdayım. Sosyal medyada hiçbir karşılığı ve kanıtı olmayan büyük bir organize saldırının kurbanıyım… Sosyal medyadaki yönlendirmelerle böyle bir süreç yaşadığım için son derece üzgünüm ve sağlığım çok bir biçimde etkilendi.”

Bu sorgunun sonucunda İstanbul Savcılığı, Barım’ın tutuklanmasını istedi ve bu talep yazısını Sulh Ceza Hâkimliği’ne gönderdi.

Tutuklama talep yazısı; Osman Kavala ile oyuncu Memet Ali Alabora’nın Fetullahçı polislerce kayıt alınmış bir tapesiyle başlıyor.

TEPKİ GÖSTERİNCE ‘ETKİ AJANI’ OLUYORSUNUZ
Savcıya göre; büyük harflerle yazılmış ‘etki ajanlığı’ delili şu: Osman Kavala, “Avrupalılar her gördüğüm şeyi soruyor. ‘İyi tamam da hani bu siyasi durumu nasıl değiştirecek’ diye soruyor” demiş. Memet Ali Alabora ise sosyal medya hesabında “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı?’ şeklinde paylaşımlar yapmış. Yani Avrupalılar soru sorunca ya da Gezi Direnişi’nin Gezi Parkı için başlayıp iktidarın rantçı, anti-demokratik ve baskıcı politikalarına genel bir tepkiye dönüştüğünü söyleyince etki ajanı oluyorsunuz.

Savcılar devamında Ekim 2011’de Wall Street eylemlerinin Türkiye’de yankı bulmasını da küresel bir organizasyona bağlıyor. Arap Baharı’nın Türkiye’de yansıyabileceğine dair tespitleri de büyük sırrı çözmüş gibi yorumluyor. Tabii 1789’da Fransız Devrimi’nin bütün dünyayı etkilemesi gibi gerçeklikleri hatırlamaya gerek yok. Bu bakış açısına göre; dünyayı değiştiren devrimler tarihinin tamamı etki ajanlarının işi. Yoksa halen saltanatların tebaası olarak yaşayacaktık herhalde.

O ÇOK AÇIK TESPİT NEREDE?
Ama öküz altında buzağı aramak konusunda gelinen aşamada dramatik örnekler bitmiyor.

Savcılar, Gezi Direnişi’nin 27 Mayıs’ta başladığını belirterek 27 Mayıs 1960 darbesi ile aynı tarih olduğuna dikkat çekiyor ve “O gün başlayan birkaç haftalık süreçte 27 Mayıs 1960 darbesi öncesini hatırlatan gelişmeler yaşandı” yazıyor.

Savcılar olayların hızla yayılmasının ‘büyük organizasyonu’ ortaya koyduğunu savunuyor ama hiçbir irtibat delili ortaya koyamıyorlar. Ama savcılara göre delile gerek yok, tespit yeterli: “Eylemlerin hiçbirinin tesadüfi olmadığı ve dış destekli, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne diz çöktürme operasyonu olduğu çok açık ve net olarak gözükmekte olduğu… Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne karşı silahlı kalkışmanın amaçlandığı… ”

Çok açık ve net denilen tespit için somut delil var mı? Ara ki bulasın…

Ayşe Barım’ın tutuklanması için Osman Kavala, Çiğdem Mater ve Memet Ali Alabora ile telefon konuşmaları gerekçe gösteriliyor. Çiğdem Mater ile 12 Haziran 2013-25 Kasım 2014 (1 yıl 5 ay) 14 kez, Memet Ali Alabora ile 30 Mayıs 2013-19 Haziran 2013 (20 gün) 3 kez görüştüğü anlatılırken ne hikmetse Osman Kavala ile telefon ile görüştüğü tarih tutuklama talep yazısında yer almıyor. Ayşe Barım, bu görüşmelerin Gezi’den 1 yıl sonra olduğunu ve bir film gösteriminde mekân kiralamak için yapıldığını anlatması da fayda etmiyor. Ayrıca Barım’ın menajeri olduğu Bergüzar Korel, Ceyda Düvenci, Halit Ergenç, Mehmet Günsur, Rıza Kocaoğlu gibi oyuncularla birkaç kez telefon görüşmesi yapmasına da tutuklama talep yazısında yer veriliyor.

Tabii akla şu soru geliyor: Osman Kavala, Çiğdem Mater, Memet Ali Alabora ile telefon konuşması yapmak suç mu? Üstelik konuşma içeriklerinde de bir suç yok.

Savcılık sorgudaki iddialarını sürdürüp 2021 yılındaki orman yangınlarından sonra oyuncular milyonlarca yurttaş gibi sosyal medyada ‘HelpTurkey’ etiketiyle paylaşım yaptığı için Barım’ı suçluyor.

Yetmiyor şu ürkütücü tespiti yapıyor: “Orman yangınları ve Deprem felaketlerinden sonra ülkemizi uluslararası arenada yetersiz gösterme adına sosyal medyada başlatılan HelpTurkey kampanyasına eşzamanlı olarak katıldıkları tespitinin soruşturma evrakımıza dahil edildiği, şüphelinin şirket faaliyetlerinin yöneldiği etki ajanlığı amacı itibarıyla ve kastını ortaya koyma açısından dikkate değer olduğu…”

Bu zihniyetle; henüz yasada yer almayan ‘etki ajanlığı’ suçlamasıyla milyonlarca insanın tutuklanabileceği gözler önüne seriliyor.

Barım’ın irtibatlı olduğu kişi ve kuruluşların araştırılması için soruşturmanın devam ettiğini anlatan savcılar şu sonuçlara varıyor: “Barım kendi şirketine bağlı toplumda tanınan oyuncuları eylemlere yönlendirerek… Etki gücünü de kullanarak eylemlerin daha fazla kitleselleşmesini amaçladı. Bunda kısmen başarılı oldu.”

Peki delil?

Yok.

“Oyuncular, tanık sıfatıyla alınan ifadelerinde kendi iradeleriyle eylemlere katıldıklarını beyan etseler de Ayşe Barım ile eylemlerin başladığı döneme dair yoğun irtibatlarını hayatın olağan akışına uygun olarak açıklayamıyorlar.”

Yani, menajer birkaç kez oyuncuları ile konuştu diye suçlanabiliyor.

Oyuncular, Ayşe Barım Gezi Parkı’nda kendileriyle bulunmasına rağmen kaçamaklı cevapları ile şüpheliyi kayırmaya çalıştı.

Savcı gözlerinden anladı herhalde.

Yetmedi…

Savcı, Memet Ali Alabora ile olaylar sürecinde irtibatlı olmadıklarını söyleyen Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu hakkında yalan tanıklık suçundan soruşturma açtı.

Tutuklama talebinin sonunda Barım’ın, Çiğdem Mater, Osman Kavala ve Memet Ali Alabora ile birlikte birinci derecede planlayıcılarından olduğunu iddia ettiler.

Ben yazımı tamamlarken meslektaşım dostum Barış Pehlivan Halk TV’ye gelen polislerce gözaltına alındı. Bende yazacak hal kalmadı. Geriye tek soru kaldı:

Adaletin cenazesini kim yıkayacak?

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
REKLAM ALANI

(336x280px)

Anasayfa Sağ Bloka Esnek veya Sabit ölçülerde SINIRSIZ reklam alanını şablon olarak ekleyebilirsiniz. Şuan örnek olarak sadece 2 reklam kullanıldı.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.