Sosyolog Dr. Diler Bulut, Kayseri’deki linçin diğerlerinden farklı olduğunu belirtiyor: İlk kez güvenlik kuvvetlerine saldırı oldu. 14 emniyet mensubu yaralandı. Suriyelilerin gitmesini isteyen linççi kitle, burada kalmalarını isteyen resmi söylemi iktidara getirmiş, ona oy veren kesim.
Semra KARDEŞOĞLU
Kayseri’de geçtiğimiz Pazar akşamı başlayan ve Suriye’ye kadar sıçrayan ‘olaylar’ beraberinde sayısız konuyu tartışmaya açtı.
Suriyeli erkeğin 7 yaşındaki bir kız çocuğunu halka açık bir tuvalette istismar ettiği iddiası üzerine bir grup sokağa çıkarak yürüdü. Ardından Suriyelilere ait işyeri ve otomobiller ateşe verildi. Müdahale sırasında 14 emniyet görevlisi ve bir itfaiye eri yaralandı. Olaylar diğer kentlere sıçradı.
2000’li yıllarda neoliberal politikalar lincin tüm dünyada yayılımına yol açtı. Türkiye’de ise iktidarın bir propaganda aracı olarak kullandığı ‘kutuplaştırıcı’ dil ve bunun tv, gazete ve sosyal medyada giderek daha fazla kullanılması, alenen hedef gösterme kampanyaları, “Benden olmayan ölsün’’ görüşünü besledi. Ne oluyor, ne yaşanıyor Sosyolog Dr. Diler Bulut’a sorduk. Bulut, 2000’li yıllarda artan linç üzerine çalışma yürüten bir isim. ‘Linç, Toplum ve Devlet’ isimli kitabı birkaç ay önce İletişim Yayınları’ndan çıktı. Bu aynı zamanda Bulut’un Mimar Sinan Üniversitesi’nde tamamladığı doktora tezi. 2000’li yıllardan itibaren yaşanan linçlerin dosyalarını satır satır inceleyerek ele almış.
SÖYLENTİNİN GERÇEKLİĞİ ÇOK DA ARAŞTIRILMIYOR
Kayseri’de yaşananları takip ettiniz sanırım. Çok sayıda linç olayını yakından incelediniz. Bu kez farklı mı? İzleniminiz ne oldu?
Son baktığımda olaylar 56 kente yayılmıştı. Yayılmacı bir seyir izledi bu kez. Antep, Hatay, Kilis, Adana, İstanbul’a yansıdı. Kayseri’de suç işlendiği söylentisi üzerine başlıyor olaylar. Söylenti diyorum çünkü bu gerçek olabilir de olmayabilir de. Linç vakalarında söylenti yayıldığı anda gerçekliği çok sorgulanmıyor ve o rivayete dayanarak insanlar şiddet uygulayabiliyor. Burada da bir çocuk tacizinden hareketle bir linç eyleminin başladığını görüyoruz.
Sonra taciz edenin Suriyeli olduğu öğreniliyor ve bu biraz şiddeti ve tepkinin dozunu belki arttırıyor. Sonra resmi açıklamalar diyor ki bize “Ama çocuk da Suriyeli’’ ” Türk değilmiş’’ diyor. Belki, şiddetin dozunu azaltmaya yönelik bir açıklama. Yetkililer “sınır dışı edeceğiz bu kişileri, söz veriyoruz. Sakin olun’’ diyerek yatıştırmaya çalışılıyor. Linççi de ‘‘bak seni burada istemiyorum’ diyor. Bunun dozajını da arttırabilirim’’ diyor linç eden kitle. Devlete de ‘Biraz bunları hizaya mı getirsen, yabancı birinin benim kadar burada yer bulması üstüne üstük de suç işlemesi kabul edebileceğim bir şey değil’’ mesajı veriyor.
Siz birkaç ay önce bir röportajınızda Suriyelilere yönelik linçin artacağını söylemiştiniz. Daha önce de yaşandı. Daha da artacak mı linç?
Göçmenleri ve sığınmacıları diye genelleyebiliriz. Şiddete uğrama, linçe maruz kalma potansiyellerinin olduğunu öngörmek çok da zor bir şey değil. Kontrolsüz bir göç ve bundan şikayet eden bir kitle var. O kitlenin işte çeşitli biçimlerde “Bunlar gönderilsin’’ şeklinde sosyal medyada sokaklarda talepleri var. Siyasi irade de zaman zaman bunları destekleyecek, olumlayan tavırlar, bazen aksi yönde politikalarla bu süreci sürdürüyor. Belki kültürel temsil olabilir, siyasal temsil olabilir ya da ekonomik meseleler olabilir. İşte ‘‘Göçmenler geliyor, kiraları arttırıyor’’. İşte ‘‘Onlar sağlıktan bizden daha kolay ve rahat yararlanıyor’’ ya da ‘‘Bizden kesiliyor onlara veriliyor’’ gibi söylemler bunu besliyor. Bir taciz meselesi var gerçekten de olduğunu anlıyoruz. Ama bu çok kolaylıkla birbirinin içine geçerek bir göçmen karşıtlığına düşmanlığına nefretine dönüşebiliyor. Linç açısından çok da tehlikeli görüyorum.
‘İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUK TÜRK DEĞİL’
Yapılan ‘‘İstismar edilen çocuk Türk değil’’ açıklaması peki. Nasıl karşıladınız?
Olayı mağdurun kim olduğu üzerinden açıklamaya çalışmak, Suriyeli olduğu için, tacizci olduğu için, işte Kürt olduğu için, eşcinsel olduğu için maruz kaldı gibi tanımlar aslında failin kendi durumunu gerekçelendirme hali. Çok ciddi bir vahşi eyleme müdahale etmek istiyorsak “Linç edenler niye ediyor’’ sorusunu sormalıyız. Bunlar kimler ve talepleri, gerekçeleri, karşı çıkışları ne?
Kayseri için sorduğumuzda ne olur yanıt?
Bu kez durum biraz daha farklı. Bunu konuşmak lazım. Nedir bu; İlki incelediğim diğer linçlerde genellikle güvenlik kuvvetlerine saldırı olmaz. Kayseri’de ilk gün 14 emniyet mensubu ve bir itfaiye eri yaralandı. Burada daha kontrolsüz bir şiddetten bahsediyoruz. İkincisi bu kadar çok gözaltı olması ilginç. Genelde linç vakalarında bu kadar sayıda gözaltı olmaz. Bir de resmi makamlarca gözaltına alınanların suç kayıtları olduğu bilgisi paylaşıldı. Şunu düşündüm; Resmi söylemde onların burada kalmasını destekleyen bir tutum var. Ama kitle tam tersi, “hayır bunlar gitsin’’ diyor. Bu iki taraf birbirinden çok ayrı değil. Bir kısmı bu resmi söylemi iktidara getirmiş, ona oy veren kesimler diye bahsedebiliriz. Resmi söylemi de şöyle yorumladım: ‘‘Eee benim vatandaşım böyle bir şey yapmaz. Biz linççi bir kalabalık güruh falan olamayız. Bunu yapanlar bize komplo kurmaya, provokasyon yapmaya çalışanlar. Siz bunlara alet olmayın’’ denildi. Bu genelde çok hakim gördüğümüz bir okumadır. Yatıştırma gibi.
ŞİDDETTİN NORMALLEŞTİĞİ TEKİNSİZ DÖNEM
Türkiye’de milyonlarca insan ekonomik olarak çok zor koşullar altında. Bu linç ekonomik sorunların dışa vurumu olabilir mi?
Yüzde yüz olur diyemiyorum. Ama Amerika örneği geldi aklıma. 19’uncu yüzyıl başlarında siyahlara yönelik linçlerin dinamiklerinden biri ekonomik. Kölelik kaldırılıyor ve beyazlar ekonomik ayrıcalıklarından vazgeçiyor. Bu ‘fakirleşme’ onlar açısından siyahlara yönelik şiddeti, linçi arttırıyor. Yani yoksullaşma, kriz hali, şiddeti arttırabilir. Linçi araştırırken iki temel izlek gördüm. Biri linçin milliyetçilikle, o, biz, onlar ayrımıyla, ulus olma ve o kendi yerli halini milli halini korumaya ve onun dışında kalan azınlıkları bir şekilde hizaya getirmek için uyguladığı bir şiddet. Ama bir tarafı da linç bir kriz ardılı. Yani bir çatışma sonrası tepkisi. Bu bir savaş olabilir, işte bir çatışma hali olabilir, göç deneyimi ya da ekonomik bir dönüşüm. Herhangi bir kriz halinin ardından linç artıyor.
Türkiye’de 90’ları ele aldığımızda Kürt coğrafyasına yönelmiş bir çatışma hali biraz daha kapalı. 2000’lere geldiğimizde yerinden etmeler, göç deneyimleri linçlerin özellikle kıyı bölgelerine kaydı. Karşılaşma oldu çünkü. Kayseri’de de benzer bir perspektiften okuyabiliyorum. Şiddetin biraz sivilleşmesi, normalleşmesi riski var. 2000’lerdeki linçler öncekilere göre daha az ölümün ve şiddetin olduğu, linçin girişim düzeyinde kaldığı yıllar gibi okunsa da şiddetin hem çok normalleştiği, hem çok yaygınlaştığı daha tekinsiz bir atmosferi yaratıyor.
KUTUPLAŞTIRICI DİL LİNÇTE DE BESLEYİCİ
Yaşananların neoliberal politikalarla da çok ilgili, öte yandan çok kutuplaştırıcı bir dilin günlük hayatımızın her hücresine girişinin de etkisi olduğu söyleniyor. Siz ne dersiniz?
Kuşkusuz katılıyorum. 2000’li yıllar üzerinden bir okuma yaptığım için o neoliberalizm bağının önemli olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki neoliberalizmde kastımız ne aslında 2000’li yıllarla birlikte böyle bir güvenlikçi söylemin daha çok artarak değil mi 11 Eylül’den itibaren özellikle bir terörist formülasyon ve ona karşı güvenlikçi bir söylemin çok öne çıktığından bahsediyoruz tüm dünyada. Türkiye’ye geldiğimizde de güvenlik endeksi yatırımların uygulamaların daha çok olduğundan bahsedebiliriz. İşte yüksek güvenlikli hapishanelerin kurulması, polis teşkilatının güçlendirilmesi, özel güvenlik kurumunun geliştirilmesi bekçilik sistemi gibi.
Bir taraftan da olağanüstü hal yönetimlerinden bahsedebilir. 2010’lu yıllardan itibaren şiddetin işte toplumsal hareketlerin yoğun olduğu dönem. ‘Vatandaş da gerekirse kendisine yönelmiş bir şeyde hakkını savunabilir’ perspektifinin çok resmi söylemde dile getirilmesi. O kutuplaştırıcı bakış açısı gündelik hayata, sokağa, medyaya, sosyal medyaya muhakkak ki yansıyor. O kutuplaştırıcı dilin linçte de çok besleyici bir mekanizma olduğundan muhakkak ki bahsedebiliriz.
Ekonomik sıkıntıdan söz etmiştim, yine tekrar oraya dönmek istiyorum. O kutuplaştırıcı dilin üzerine gelen sıkıntılar, bu sıkıntıyı yönlendirecek bir noktayı bulamamasının etkisi olabilir mi linçte?
Eee muhakkak. Burada mesele linç edenler aslında bir şeyler talep ediyor sloganlarıyla. Ama kimse talebini böyle bir şiddetle göstermiyor. Belli ki orada devlete de kızdığı ondan da hesap sorduğu ciddi bir memnuniyetsizlik var. Talep etme biçimi son derece tatsız ve rahatsız edici.
LİNÇTEN SONRA NE KALIYOR GÖRMÜYORUZ
Linç olaylarında sanıyorum sonrasında görünmeyen faturaları var. Geçmişte Manisa Selendi’de yaşananlar örneğin. Büyük bir topluluğun yer değiştirmesiyle sonuçlandı olaylar. Objektifler bölgeden uzaklaştığında ne oluyor nasıl bir hasar bırakıyor bilmiyoruz değil mi?
Özellikle Selendi davasında böyle. Ele aldığım 5 linç olayında da aynı şeyi gördüm. 3-4 gün çılgınlar gibi konuşuyoruz haber yapıyoruz vesaire. Peki linç edilenlerin başına ne geldi bunun peşine düşülmüyor. Ben kitabımda bunun peşine düştüm. 2010’da Selendi’de olanlar. Romanlar göç etmek zorunda kaldı. Yaşadığı yerden mahrum kalmak, başka bir yerde tekrar düzen kurmak kolay değil, linçin yarattığı kişisel hissiyat da var. Bütün bunlar sonunda yapılan yargılamalar var. Sivas’ın 31 yıldönümü o katliamda öldürülenler anılıyor. Öbür tarafta birkaç insanın yargılanıyor olması.
KATILAN ÇOK, YARGILANAN ÇOK AZ
Asıl yargılanması gerekenlerin yargılanmaması sanıyorum. Siz neler gördünüz incelediğiniz davalarda?
Mağdurlar açısından baktığımızda yeterince adil hakkaniyetli bir yargılama yapılmadığı düşünülüyor. Çok sayıda insan linçe karışıyor ama çok az sayıda kişi mahkemede yargılanıyor.
Selendi’de mesela. 1500 – 2000 kişilik bir kitleden bahsediyorsunuz. 80-90 kişi sanık olarak yargılanmış bunların bir kısmı ceza da. Bazen linç edilenlerin suçlandığı bir mekanizma var. Yargılama yapılıyor ama adalet talebi karşılanmıyor. Mesela Sivas. Zaman aşımları oldu, bazı insanların kaçak olduğu söylendi ama orada yaşadığı görüldü. Yargılamanın çok uzun yıllara yayılması. Cezasızlık pratiğini linçde çok önümüze getiriliyor.
Haber Kaynağı : Birgün Gazetesi