Amaç bir kez daha başkanlık koltuğu
Şam yönetiminin cihatçılar tarafından düşürülmesini sevinçle karşılayan Saray rejimi coşku havası estirerek iç siyaseti konsolide etmeye çalışıyor. Kürt hareketini tarafsız noktaya çekmek isteyen iktidar, Erdoğan’a başkanlık koltuğunu bir kez daha sunmayı amaçlıyor.
Saray rejiminin iki ortağı, Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin iktidarda kalmak için kurguladıkları oyunun arka planı, ABD ve Batı destekli cihatçıların Suriye’yi ele geçirmesi ile daha da belirginleşmeye başladı. Toplumsal desteğini yitirmiş rejiminin ayakta kalma stratejisi olarak ortaya atılan Öcalan çağrıları ile emperyalizmin yeni Ortadoğu dizaynı etrafında yürütülen süreç, Erdoğan’a ölene kadar başkanlık yolu açacak planların iç siyasette genişlemesine yol açtı.
Suriye içerisinde de cihatçıların yolunu açan Saray rejimi, Şam’ın düşmesini mutlulukla karşılarken bölgedeki yeni şekilleniş, rejimin çeşitli elini de güçlendirdi. Sık sık yeni dönem vurgusu yapan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yaptığı açıklamayla Erdoğan’ın süreç içerisindeki payının altını çizdi.
“Cumhurbaşkanımızın yaklaşan süreci öngörerek yaptığı çağrılara olumlu yanıt vermemesi ne kadar haklı olduğumuzu ortaya çıkaran gelişmelerin yaşanmasına sebep oldu” diyen Fidan, bölgedeki yeni dizayndan da rol kapmak istediklerinin de sinyallerini verdi.
Fidan, “Bölgesel aktörler başta olmak üzere tüm taraflarla gerekli diyaloğu ve eş güdümü sürdürmekteyiz. Türkiye bundan sonra da Suriye’nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği, refah, güvenlik ve istikrarın sağlanması için üzerine düşen her türlü sorumluluğu üstlenmeye devam edecektir” diye konuştu. Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) yeni bir mevzisi olarak ortaya çıkan Suriye’de iktidar blokunun üstleneceği yeni roller ise iç siyasete doğrudan etki edecek.
Cihatçıların yanı sıra bölgede eli güçlenen Kürt hareketinin, iktidar bloku ile sürdüreceği ilişki rejimin oyun çemberi içerisindeki en önemli konulardan. Sürecin başından beri İmralı üzerinden götürülmek istenen süreçte oyunun merkezinin Suriye olduğu da açığa çıkarken Kürt hareketinin vereceği cevap ise rejimin geleceği açısından önemli bir noktaya evrildi.
SMO’yu destekleyen Erdoğan, bölgede Kürt hareketine karşı cihatçıları koz olarak planlarken bölgedeki sıcak gelişmelere ilişkin DEM Parti bir açıklama yayımladı. Esad’ın devrilmesinin ardından eşit ve özgür bir Suriye talebinin yükseldiği öne sürülen açıklamada AKP’nin saldırılarına son verilmesi istendi. Açıklamada, “Bütün politikasını Suriye’nin yeniden yapılanma sürecinde Kürtlerin elde ettiği hakların tasfiye edilmesi üzerine kuran AKP iktidarı, Kürtlerin varlığına, kazanımlarına ve daha da önemlisi halkların bir arada inşa ettiği Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimine saldırıyor. Tel Rıfat’tan sonra Menbiç’e yönelik işgal girişiminde çeteler tarafından kadınların kaçırılması, yağma, talan ve öldürme gibi savaş suçları işleniyor. Çeteleri korumak amacıyla TSK tarafından yürütülen SİHA saldırıları da bölgesel krizi derinleştiriyor. Fırat’ın doğusunda bulunan Ayn Issa bölgesine yapılan SİHA saldırısı sonucunda aynı aileden 12 sivilin katledilmesi, Kuzey ve Doğu Suriye halklarına süreklileşen savaş halinin dayatıldığını gösteriyor. İktidarı bu politikalara son vermeye çağırıyoruz” denildi.
OLASI SENARYOLAR
HTŞ’nin yakın zamanda başlattığı harekat sonrası Suriye’deki yeni dizaynda köşe kapmak isteyen iktidar, asıl yatırımını iç siyaseti yeniden dizayn ederek yapmak istiyor.
Akla gelen ilk senaryo, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’deki Meclis açılışında DEM Parti grubuyla tokalaşması ve hemen akabinde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı Meclis’e davet etmesiyle gündem olan “çözüm” tartışmalarının gerekçesindeki sis perdesi kalkmaya başladı. Saray yönetiminin yaptığı her hamlenin öncelikli gayesi, rejimin ömrünü uzatmak, Erdoğan’ı bir kez daha başkanlık koltuğuna oturtmak. İktidar, Öcalan çağrısıyla bölgede yaşanan gelişmeler üzerinden Kürt hareketini masaya oturtarak 2010’daki Anayasa referandumunda olduğu gibi en azından “tarafsız” bir noktaya çekmek istiyor olabilir. Son yıllarda Saray’daki aktörlerin “yeni Anayasa” tartışması açması, iç siyaseti “yumuşama, normalleşme ve çözüm” tartışmalarıyla konsolide etmeye çalışmasındaki amaç da Erdoğan’ı yeniden başkan seçtirmek olmuştu. Bu tartışmaların geleceğini Kürt hareketinin alacağı pozisyon belirleyecek.
İç siyaseti dizayn açısından akla gelen bir başka senaryo ise Saray rejiminin 31 Mart’ta dibe düşen oylarını “mültecilerin döneceği” söylemleri üzerinden konsolide etmeye çalışacağı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “Artık yeniden birlik inşa etme zamanı. Milyonlarca Suriyeli ülkelerine dönebilir” dedi. Yandaşlar da gazetelerde zafer manşetleri atarken mülteci krizini Erdoğan’ın çözdüğü illüzyonu yaratmanın derdine düştü. Yıllarca Türkiye’de kalan milyonlarca sığınmacının bir bölümü dönse bile sorunu çözdüklerine yönelik propaganda süreci başladı.
Suriye savaşının ilk günlerinden yakın döneme kadar yayılmacı, neo Osmanlıcı hayaller kuran Saray yönetimi, tüm dünyada siyasal İslamcıların kaybetmeleri sonrası moral kaybetmiş, yerel seçimlerdeki hezimetle birlikte moral olarak iyice gerilemişti. Suriye’de emperyalistlerin cihatçı çeteler üzerinden çizdiği yeni dizayn Türkiye’de iktidar destekli radikal İslamcılara moral sağladı.
∗∗∗
GÜLGÜN ERDOĞAN TOSUN: “SÖYLEMSEL HEGEMONYA PEKİŞTİ”
İç siyaseti uzunca bir süredir meşgul eden Öcalan çağrılarıyla Suriye’nin genelindeki ama özellikle kuzeyindeki gelişmeleri birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil. Çünkü haritanın değiştiği Suriye coğrafyasında Türkiye’nin olası tavır alışını yeni kurulacak yapılara bakarak mı karar vereceği sorusu belirsizliğini korumakta. Cumhur İttifakı’nın net görüşü için MHP-Bahçeli kanadının partinin grup toplantısındaki açıklamalardan daha fazlasına ihtiyaç duyulmakta. AKP-Erdoğan kanadı Bahçeli’nin açıklamalarını desteklediğini belirtmekle birlikte çağrının kapsamı, içeriği ve süreciyle ilgili kamuoyunun net bir bilgisi bulunmamakta. Bu nedenle içeride Öcalan’a yönelik çağrı ile Suriye’nin kuzeyindeki Kürt varlığı konusunda yine Hakan Fidan’ın açıklamalarına bakmak gerekiyor. Aynı toplantıda Dışişleri Bakanı Fidan, Suriye’nin kuzeyinde “son derece meşru Kürt taraflar” olduğunu, ancak “herhangi bir PKK uzantısının meşru bir taraf olarak değerlendirilemeyeceğini” belirtmişti. Bu çerçevede mevcut iktidarın meşru taraf olarak kabul ettiği unsurları netleştirmesi beklenebilir.
Bölgedeki Kürt unsurların şu aşamadaki kazanımları dikkate alındığında iç siyasetteki Öcalan çağrılarının bunun bir yansıması olarak değerlendirilmesi muhtemeldir. Bölgedeki yapıların meşru kabul edilmesinin bir ön koşulu olarak bu çağrı yapılmış olabilir. Çünkü Fidan’ın “Uluslararası terör savaşçıları var İran, Irak’tan terör kadroları, SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri’ni) yönetiyor, kendileriyle ilgili bir değişiklik yapmazlarsa onları meşru göremeyiz” sözleriyle işaret ettiği SDG’nin omurgasını Suriye’deki Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Hal böyle iken Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikası sırat köprüsüne benzer şekilde, kıldan ince kılıçtan keskin bir süreçte yönetilmelidir.
Suriye’de yaşanan gelişmelerin iktidarın söylemsel hegemonyasını pekiştirdiğini belirtmemiz gerekir. Yerel seçimlerden bu yana ana muhalefetin izlediği “normalleşme” söyleminin içini yeterince dolduramaması, neden normalleşmeye ihtiyaç duyulduğunu anlatırken iktidarın “normal olmayan” yönleri üzerinde vurgu yapmaması ve daha birçok stratejik hata nedeniyle söylemsel hegemonya tekrar iktidarın eline geçmiş görünmektedir. Benzer durum “Öcalan çağrısı”ndan sonra Kürt hareketi için de söz konusudur. İktidar kanadının çağrısı karşısında bir bütün olarak muhalefetin bir bocalama içinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumun iç siyasette muhalefetin dizilişinde bir değişiklik yaptığını söyleyebilmek için DEM Parti’nin alacağı tavrı dikkatle izlemek gerekmekte.
Gülgün Erdoğan Tosun
Prof. Dr
SUAT ÖZÇELEBİ: “MUHALEFET GERÇEK FOTOĞRAFI GÖSTERMELİ”
Türkiye’de de Suriye’deki Esad rejiminin hızlı (!) çöküşü ve çözülmesinin yarattığı tuhaf bir zafer havası var. Aslında dekadansın uzun yıllara yayıldığı, milyonlarca sığınmacı ve milyarlarca dolarlık maliyetiyle Türkiye’nin ekonomik krizin sebeplerinden birine dönüştüğü gerçeği hızla yabana atılıyor.
İktidar çöken Suriye politikasını yeniden bir zafer, başarı gibi kurgulama “satma” derdinde. Muhalefet tartışmayı, iktidarın kurduğu söylem alanı ve kurgu içinden tartışmak ve adeta savunmaya itilmek isteniyor. Büyük, uzun süren ve kanlı bir başarısızlık “devletin” bir başarı öyküsü ile “dokunulmaz/eleştirilmez kılınmaya çalışılıyor. Hatta bölgedeki değişimden pay alma noktasına geldik, tezi işleniyor.
Türkiye’nin yeniden oyuna geri dönüşünden çok, mevcudun ve olası yeni yapılanmaların konsolidasyonu, iç siyasetimize etkileri, yeni riskler ve söylemler konusunda, muhalefetin acil tutum alması, topluma gerçek manzarayı anlatması gerekiyor. Yüksek bir tonla. Bu haliyle oldukça geriden gelen, gündemi kavrayamayan muhalefet, büyük bir boşluk ve kavrayış sorunları ile iktidara terk edilmiş mümbit bir propaganda alanı da yaratıyor.
Suriye’de yaşananlar ve olası sonuçlarla ilgili konumunu, yaklaşımını belirginleştirerek, kendi söylem alanını kurarak, vakit kaybetmeden ikna edici/gerçek fotoğrafı milletin önüne koyamazsa yine ilk kaybeden olacak.
Suat Özçelebi
Siyasal İletişim Uzmanı
SOMUT ADIMLAR ATILIYOR MU?
CHP’li Murat Bakan, geçici koruma altında olan Suriyelilerin hukuki statüsünün sona erdiğini söyledi, “Geçici koruma statüsünün kaldırılması ve makul bir sürede evlerini taşıyabilecekleri, işlerini tasfiye edebilecekleri ve ülkelerine dönebilecekleri bir sürecin yaratılması gerekir” diyerek İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya seslendi. CHP’li Bakan konuyu TBMM gündemine de taşıyarak, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi verdi.
∗∗∗
SURİYE DÜŞTÜ: KİM, NE DEDİ?
Suriye’de Saray rejiminin de büyütüp beslediği cihatçı çetelerin zaferinin ardından iktidar bloku, yaşananları sevinç naralarıyla karşılarken muhalefet cephesinde de birbirinden farklı tepkiler yükseldi. SOL Parti, TKP, TKH, TİP, EMEP başta olmak üzere sol ve sosyalist partiler cihatçıların zaferine ve iktidarın tavrına karşı en net tavrı koyarken yapılan açıklamalarda yaşananların emperyalizmin paylaşım savaşları neticesinde yaşandığı vurgulandı. Büyük Ortadoğu Projesi eşliğinde Afganistan’dan başlayan sürecin şimdiki halkasının Suriye olduğu belirtilen açıklamalarda AKP-MHP iktidar blokunun yeni dizayndan rol kapmak istedikleri vurgulandı. ABD ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda kurulmaya çalışılan yeni düzende bölge halklarına demokrasi ve barışın gelmeyeceğinin de altı çizilirken emperyalistlere karşı ve işbirlikçilere karşı mücadele vurguları ön plana çıktı.
CHP ise Suriye’nin düşmesi sonrasında biraz daha çekingen bir açıklama ile süreci izleyeceğinin görüntüsünü verdi.
Açıklamada, “CHP Suriye’nin toprak bütünlüğünden, Suriye’de demokrasi, barış ve istikrar ortamından yanadır. Suriyelileri temsil edecek bir geçiş hükümetinin, ardından insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir rejimin kurulmasına destek vermeye çağırıyoruz” ifadeleri yer aldı. Cihatçıların elde ettiği zafere ve AKP-MHP’nin bölgedeki politikalarına değinilmemesi ise dikkat çekti.
DEM Parti tarafından yapılan açıklamada ise uzlaşmacı bir tutum gerçekleştirildi. Yapılan açıklama için ise Kürt hareketinin bölge içerisinde avantajlı konumunun etkili olduğu değerlendirmeleri yapıldı. İç ve dış siyasete etki edecek gelişmeler için DEM Parti de bekle-gör stratejisiyle hareket ediyor. Gelecek Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun tepkisi de dikkat çekti. Davutoğlu, cihatçıların Şam’ı ele geçirmesinin ardından yaşadığı mutluluğu dile getirdi.