Polatlı Gündem Haber

reklam

Şeriat kadınları boğacak. Kadın düşmanlığı, bu ezeli düşmanların ortak paydası

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
Şeriat kadınları boğacak. Kadın düşmanlığı, bu ezeli düşmanların ortak paydası
122 views
20 Aralık 2024 - 9:05
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Şeriat kadınları boğacak
Suriye’de HTŞ güçlerinin yönetimi ele geçirmesinin ardından bir demokrasi havası yaratıldı. Fakat Suriye’de yıllardır İslamcıların kontrolü altındaki bölgelerde yaşananlar bize İslamcılıktan özgürlük çıkmayacağını gösteriyor. Akademisyen Özgün Basmaz, “Kadına yönelik baskıcı politikalar söz konusu olduğunda, cihatçılar, Esad rejimi, Şii Hizbullahı ve İran rejimi, kendilerini aynı masada bulurlar. Kadın düşmanlığı, bu ezeli düşmanların ortak paydası” diyor.

Suriye’de ABD ve Türkiye’nin yıllardır terör listesinde bulunan HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesinin ardından Batı ve Türkiye medyasında demokrasi havaları yaratıldı. HTŞ lideri Colani, CNN ekranlarına çıkartıldı. CNN muhabiri kadına Colani ile röportaj yaptığı için türban takıldı fakat Colani yine de ‘hoşgörülü bir özgürlük savaşçısı’ olarak sunuldu. Amerikan kameralarına insanların yaşamlarına saygı duyacağız diye seslendi. Ancak estirilmek istenen bu havaya karşın Ortadoğu’daki İslamcı rejimler kadınlara hiçbir zaman özgürlük getirmedi. Afganistan ve İran’da yaşananlar Suriye’de neler yaşanacağına dair bir fikir sunuyor.

∗∗∗

AFGANİSTAN
Afganistan’da Sovyetler döneminde kadın hakları konusunda ilerleme kaydedilmişti. Sovyetler’in çökmesi ve 1996’da Taliban’ın iktidara gelmesiyle kadınlar gerici bir baskı ortamında yaşamaya mahkum edildi. 2001’de ABD müdahalesiyle Taliban iktidardan düşse de gerici ideolojide bir gerileme olmadı. Taliban’ın 2021’de yönetimi tekrar ele geçirmesiyle kadınları toplumun tamamen dışına iten bir politika izlenmeye başlandı. Taliban 2021’de yönetime geldiğinde herkese saygı duyacaklarını ve hoşgörülü olacaklarını iddia etmişti. 4 yıldır yaşananlar şöyle özetlenebilir:

Eğitim hakkına darbe

• Taliban, ortaöğretim düzeyindeki kız çocuklarını okullardan uzaklaştırdı, ardından kadınların üniversiteye gitmelerini yasakladı.

Çalışmak da yaşamak da yasak

• Kadınların kamu veya özel sektörde çalışması yasaklandı. Sadece sağlık hizmetleri gibi sınırlı alanlarda kadınların çalışmasına izin verilmişti. Fakat geçtiğimiz günde kadınların hem sağlık eğitimi alması hem de erkek doktorlara muayene olması yasaklandı. Yani kadınlar ölüme mahkûm edildi.

Kadının sesine bile düşmanlar

• Kadınların yanlarında bir erkek akrabası olmadan evlerinden çıkmaları yasaklandı.

• Kamusal alanlarda burka giyme zorunluluğu getirilerek yüzün tamamen örtülmesi istendi

• Kadınların toplum içinde konuşmaları, seslerinin duyulması yasaklandı

Hukuki baskılar arşa çıktı

• Şeriat hukukunun sıkı şekilde uygulanmasıyla, kadınlar zina, itaatsizlik veya ahlaka aykırı davranış iddialarıyla ağır cezalar aldı.

İRAN
İran’da İslam Devrimi, 1979’da Ayetullah Humeyni’nin liderliğinde gerçekleşti. Kadınların tüm kazanılmış hakları tarumar edildi. Fakat İran’da buna rağmen hala çok güçlü ve dirençli bir kadın hareketi var.

Başörtüsü zorunlu tutuldu

• 1983’te zorunlu örtünme yasası çıkarıldı. Tüm kadınlar kamusal alanda başörtüsü takmak ve vücut hatlarını örten kıyafetler giymek zorunda bırakıldı.

• Başörtü ve kıyafet kurallarına uymayan kadınlar, para cezası, gözaltı ve şiddetle karşı karşıya kaldı.

Her alanda ayrımcılık yükseldi

• Şeriat hukukunun uygulanmasıyla, kadınlar hukuki konularda erkeklerle eşit haklara sahip olmaktan çıkarıldı.

• Kadınların tanıklığı, mirastaki payları ve boşanma hakları erkeklere kıyasla ciddi şekilde kısıtlandı.

• Evlenme yaşı 13 yaşına düşürüldü.

Birçok meslek yasak

• Kadınlar eğitim ve çalışma haklarına sahip olsa da birçok mesleği yapmaları yasaklandı.

Özgürlükten vazgeçmek yok

• İranlı kadınlar özgürlük mücadelesinden asla vazgeçmedi. Mahsa Amini’nin 2022’de ahlak polisi tarafından öldürülmesiyle başlayan protestolar dünya çapında yankı buldu.

KALİFAT: İSLAMCILARIN ÖZGÜRLÜK YALANI
Bugün HTŞ’nin özgürlük ve demokrasi şöleni yaratacağına inananlara Netflix’in 2020 İsveç yapımı dizisi Kalifat yeterli ipuçlarını veriyor. Dizi İsveç’te yaşarken İŞİD’in ‘özgürlük’ vaatlerine kanarak sevgilisiyle birlikte Suriye’nin Rakka bölgesine giden Pervin’in hikayesini merkeze alıyor.

Öncelikle sorulması gereken soru ‘İsveç gibi bir yerde yaşayan biri neden Rakka’ya gidip IŞİD’e katılmak isteyeceği.’ Bunun günümüzde tüm toplumun bir kimlik arayışı içinde oluşundan okumak yanlış olmaz. Sosyal medya üzerinden katıldıkları ağlar ile özellikle gençler bu tip ağlara düşebiliyor. Bu sebeple de HTŞ’nin hem Batı ve Türkiye medyasında hem de sosyal medyada şirinleştirilmesi tesadüf değil. Fakat gerçeklik de hiç anlatıldığı gibi değil. Dizide Pervin’in Suriye’ye gelmekten nasıl pişman olduğunu görüyoruz. Dışarı burka giymeden çıkamıyor, tabii o da yanında bir erkek varsa. Her gün kocası ölürse başka birine satılacağı korkusuyla yaşıyor. Bir bebeği var, onun Rakka’da büyüyeceğini düşünmek Pervin’i sıkıntıdan sıkıntıya sokuyor. İsveç’teyken uzaktan bakıp özgür olacağını sandığı yer bir cehenneme dönüşüyor.

Tarih boyunca görülen o ki, hiçbir radikal dinci hareket özgürlük getirmedi. HTŞ’nin “yeniden düzen kurma” vaatleri de, kadınları evlere hapsetmek, seslerini kısmak ve varlıklarını yok saymak için tasarlanmış bir distopyanın inşası. Kalifat bize bu distopyayı bütün çıplaklığıyla gösteriyor: İnsanlar, kadınlar, hatta çocuklar, bu düzen içinde yalnızca birer araç oluyor. Patriarka tüm dünyada kadınları baskı altında tutmak istiyor fakat bu düzenin en katı biçimi İslamcı ideolojiler altında yaşanıyor.

∗∗

ÖZGÜN BASMAZ: HTŞ’NİN KARNESİ GELECEĞE YÖNELİK İPUCU SUNUYOR

HTŞ, Türkiye’de bazı kesimler tarafından şirinleştirilip romantize edilerek bir kurtarıcı gibi gösteriliyor.  Esad diktatörlüğüne karşı zafer kazanmış özgürlük savaşçıları olarak tanımlanarak Suriye’yi özgür ve adil bir ülke olarak yeniden inşa edebilecek en önemli aktörlerden biri olarak gösteriliyor. Ve yine bunların arasında, Türkiye’nin bu cihatçı örgütlere verdiği destek üzerinden neo-Osmanlıcı rüzgârı arkasına alıp zaferi kendi başarıları olarak görenlerin sayısı hiç de az değil.

Suriye’deki duruma, kadınların yaşadığı somut zorluklar ve deneyimler üzerinden bakmak netlik sunuyor.

İslamcı, kapitalist veya sömürgeci patriarkanın kadınlara özgü sorunlar ve zorluklar doğurduğu açık. Feminist perspektif olmadan, sadece kadınların maruz bırakıldığı cinsiyetçilik, ayrımcılık ve şiddet gibi özgün deneyimleri tam olarak anlayamaz, bu sorunların kökenlerine inemez ve çözüm önerileri geliştiremeyiz.

HTŞ ve HTŞ’nin içinde filizlendiği El Kaide, El Nusra, ya da HTŞ’nin muadili olan IŞİD gibi örgütler, yöntemsel olarak birbirinden farklı olsa Selefi Cihatçılık adı verilen radikal bir İslam yorumunu benimserler. Bu ideoloji, şiddeti meşrulaştırır.

IŞİD gibi küresel bir cihat vizyonu olan örgütlerden farklı olarak, HTŞ ulusal bir İslam devleti kurmayı hedeflese de, ikisi de şeriat hukukunun hâkim olduğu ve şeriatın her alanda uygulanmasını öngören bir dünya düzeni amaçlarlar.

Bu bağlamda, selefi cihatçılar, savaştıkları Esad rejimi, ona destek veren Şii Hizbullah ve İran rejimi, kadınlara yönelik baskıcı politikalar söz konusu olduğunda, ideolojik düşmanlıklarına rağmen bir anda kendilerini aynı masada bulurlar. Kadın düşmanlığı, bu ezeli düşmanların ortak paydası haline gelir.

Selefi cihatçıların kontrolündeki bölgelerde ve Esad rejiminde yaşayan Suriyeli kadınların bugüne kadar yaşadıkları deneyimler, HTŞ’nin kadınlarla ilgili karnesi, gelecekte yaşanacaklarla ilgili bize ipuçları sunuyor.

Özgün Basmaz
Purdue Üniversitesi / Akademisyen

İPUÇLARI SUNAN GEÇMİŞ

“2012’de kurulan ve HTŞ’nin içinde filizlendiği El-Nusra, Cihatçı Selefi ideolojisinin inançlarına bağlı olarak ele geçirdikleri bölgelerde özellikle Aleviler ve Dürzilerin yaşam tarzlarına, türbelerine ve ibadet şekillerine müdahale ettiler.

Selefi ideolojinin kadınlara yönelik baskılarıyla birleştiğinde, özellikle kadınların giyim ve sosyal rolleri şeriat kurallarına göre yeniden şekillendirilmeye çalışıldı. Kadınlar bu baskıların doğrudan hedefi oldu.

HTŞ’NİN “DUL KAMPLARI”

Savaş nedeniyle onbinlerce kadın, genellikle başka bir yaşam alternatifi bulamayarak barınma ve aylık yardım almaları karşılığında, HTŞ kontrolündeki “dul kamplarında” tecrit edilmiş şekilde yaşıyorlar.

Çoğu kampta dul kadınların kamp dışına çıkabilmek için yöneticilerden izin almaları gerekiyor. Bazı kamplarda kadınların dışarıda çalışmaları tamamen yasak. Bu kısıtlamalar, kadınların bağımsız geçim sağlamalarını ve toplumsal hayata katılımlarını engelliyor. Kendilerine ve ailelerine geçim sağlamak isteyen bazı kadınlar, kamptan çıkabilmek için tek geçerli yol olarak yeniden evlenmeyi hatta ikinci, üçüncü eş olmayı kabul ediyor.

TEMSİL EDİLMEYEN KADINLAR

İdlib merkezli Suriye Kurtuluş Hükümeti’nin Sura Konseyi’nde farklı gruplardan on temsilci olmasına rağmen oy kullanma hakkı bulunmayan kadınlar Sura’da temsil edilmemiş, karar verici mercilerden ve idari görevlerden uzaklaştırılmıştı. Şam’da kurulan geçici hükümetin başına, HTŞ’nin Sura Konseyi Başkanı Muhammed Beşir’in atandığı duyuruldu. İdlib’deki yönetimde seçme hakkı olmayan, temsil edilmeyen kadınların, Şam’daki geçiş hükümetinde yer alıp almayacağını göreceğiz.

EZİLEN VE DİRENENLER

Esad rejimi, savaş öncesinde Birleşmiş Miletlerin CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) hükümlerine uyum konusunda sorunlar yaşamış, kadın haklarında ilerleme kaydetmek şöyle dursun, bu hakları kısıtlamıştı. Kadınlar iç savaş öncesinde de zaten cinsiyete dayalı şiddet, mirasın eşit dağılımı, konut ve mülkiyete erişim, aile kurma, çocukların velayeti, çocuklara vatandaşlık verilmesi ve bazen seyahat özgürlüğü gibi konularda yasalar önünde dezavantajlı durumdaydılar.

İç savaşla oluşan güvenlik sorunları, rejimin artan baskısı, savaşın üzerine eklenen 6 Şubat depremiyle artan evsizlik ve yerinden edilme ile ekonomik zorluklar, kadınlar ve kız çocukları için toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve istismar risklerini daha da arttırdı. Kadınların hane reisi olduğu ailelerin gıda ve sağlık gibi temel ihtiyaçlara erişimi yasal güvencesizlik, geleneksel patriarkal yapı nedeniyle iyice kısıtlandı. Çatışma bölgelerinde artan erken ve zorla evlilikler, hem ekonomik zorlukların bir sonucu hem de cinsel şiddet riskini azaltma çabası olarak büyük artış gösterdi.

Önümüzdeki süreçte neler olacağını tahmin etmek zor. Amerika Birleşik Devletleri Senatörü Lindsey Graham azınlıklara ve kadınlara karşı izleyeceği politikaya göre yeni geçici hükümeti destekleyip desteklemeyeceklerini söyledi. HTŞ, Amerika desteğini kaybetmemek adına çoklu bir yapıya gidebilir. Ama özünde şeriat isteyen bir rejim olduğunu unutmamak gerek.  Uluslararası feminist mücadele açısından da kritik birkaç şey var. Öncelikle oradaki kadınları temsil etme misyonunu yüklenmeyeceğiz. Bu hataya genelde düşüyoruz. Suriye’de aslında çok ciddi bir kadın hareketi birikimi var. Bundan sonraki süreçte oradaki kadınların ihtiyaçlarını duyup ona göre ne yapabiliriz diye konuşarak süreci şekillendirmeliyiz. Türkiye’deki kadınların bu süreçte yardım etmekten öte birlikte kafa yorup, dinleyip öğrenmesi gerekiyor. Çünkü ben oradaki İslami söylemlerin, meşruiyet kazanan bazı söylemlerin Türkiye’de de yaygınlık kazanacağını düşünüyorum. Bu sebeple ortak stratejiler geliştirmemiz gerekebilir.

https://www.birgun.net/haber/seriat-kadinlari-bogacak-585227

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
REKLAM ALANI

(336x280px)

Anasayfa Sağ Bloka Esnek veya Sabit ölçülerde SINIRSIZ reklam alanını şablon olarak ekleyebilirsiniz. Şuan örnek olarak sadece 2 reklam kullanıldı.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.