Üçte iki istemiyor ama birinci parti
Halkın üçte ikisinin istemediği bir iktidar işgal ettiği koltuklarda çok uzun süre oturamaz. AKP iktidarı da değişecek. Yeter ki halkın ısrarla durduğu ve geri adım atmadığı noktaya ilerleyebilecek bir muhalefet olsun.
Kamuoyu araştırmaları AKP’deki erimenin durduğunu hatta yukarıya doğru belli belirsiz bir ivmenin olduğunu söylüyor. Birçok araştırma şirketi AKP’yi yeniden birinci olarak göstermeye başladı.
Oysa çok değil bugünden geriye doğru yaklaşık 300 gün önce AKP’yi kuruluşundan bu yana ilk kez ikinci parti haline getiren yerel seçim yaşanmıştı. Yine hatırlanacağı gibi bu sonuç Cumhur İttifakı’nda işlerin karışmasına yol açmış, AKP’liler artık birbirlerine MHP’yi sırtından atmaları gerektiğini anlatıyorlardı. Van’daki mazbata tartışmasında olduğu gibi gerilim ve çatallaşma Saray’ın içine kadar ilerlemişti. İBB Başkanı İmamoğlu AKP’lilerin de desteğini alarak Belediyeler Birliği’nin başkanı seçiliyor, bürokraside ise “adam satmalar” başlıyordu.
Erdoğan yaptığı seçim değerlendirmesinde özeleştiriden bahsediyor, değişim istiyordu. Deyim yerindeyse Cumhur İttifakı “gün sayılacak” duruma gelmişti.
‘BİRLİKTE BAŞARIRIZ’ DUYGUSU ZAYIFLADI
Başta gençler olmak üzere toplumun her kesiminden ülkeye dair, umudun tazelendiğine dair mesajlar gelmeye başlamıştı. Avrupa’dan “dönüş biletlerini sosyal medyada paylaşanlara tanık olduk. Ne yazık ki bu kadar umut bu ülkeye yine fazla geldi. Cumhur İttifak’ına muhalefet cenahından bir kez daha can simidi atıldı. Hem de suda kalmaları garanti olsun diye birden fazla can simidi attılar. Durumu fark edip muhalefet partilerini uyarmak isteyenler oldu. Ama başta CHP olmak üzere meclis muhalefetinin kimseyi dinlemeye niyeti yoktu ve nitekim dinlemediler.
Oysa, Kobani davasında yüzlerce yıl hapis, Gezi Davası kararları, Can Atalay meselesi, emekli ve köylü eylemleri hep bu döneme rast geldi. Cumhur’un bildiğini okuyacağı o kadar çok belliydi ki. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve tabi ki Erdoğan ve Bahçeli yaz ayını boş geçirmedi. Muhalefete sürekli oylanacak konu başlıkları sunarken, kendi yollarını da tahkim ettiler.
Bugün gelinen noktada sanki rüzgâr yeniden Cumhur İttifakı için esiyor görüntüsü var. Erdoğan ve Bahçeli büyük bir özgüvenle kürsü kullanıyor, ağızlarına geleni söylüyorlar. Muhalefet bütünüyle savunmaya geçmiş durumda. Eğer sadece televizyon izliyorsanız göreceğiniz manzara bundan başkası değil. Ama hayat, toplumsal kesimler hâlâ çok başka noktada durmaya devam ediyor.
ANKETLERDE NEREYE BAKMAK GEREKİYOR
Son günlerde yapılan kamuoyu yoklamalarının en çok merak edilen soruları “hangi parti önde” ve “muhalefetin cumhurbaşkanı adayı kim olmalı” sorusu. Buradaki tabloya bakılınca 10 ay öncesine göre toparlanmış bir Erdoğan ve AKP görmek mümkün. Ama bu ne kadar doğru işin o tarafı çok tartışmalı. Area Araştırma’nın son yaptığı anket aslında birçokları gibi çok başka bir noktaya işaret etmeye devam ediyor. Aday ve parti isimlerine verilen yanıtlardan çok memlekete dair sorulan sorulara verilen yanıtlar halkın siyasal tutumunu göstermesi açısından daha kıymetli. Bu sorulara yanıtlardan ortaya çıkan en not tablo memleketin üçte ikisinin rejime karşı duruşunun devam ediyor olması.
İktidar başarısız: Başta ekonomi olmak üzere ülkenin tüm majör problemleri karşısında hükümetin aldığı kararlar ve uygulamalar halkın yoğun tepkisiyle karşılaşıyor. Ekonomi, adalet hatta Kürt sorunu konunda destek yüzde 30’leri asala aşamıyor. Ekonomide iktidarı başarısız bulanlar yüzde 75’lere ulaşmış durumda.
Cumhurbaşkanlığı sistemi desteklenmiyor: Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi iki seçimde aşındı ve destekçisi azaldı. Yaşadığı sıkıntıların kaynağını Saray rejiminde görenlerin sayısı azalmak şöyle dursun, sürekli artışta.
Erdoğan’ın bir kez daha adaylığı onay görmedi: Suriye’de yaşanan rejim değişikliğine, buranın yarattığı rüzgâra rağmen Erdoğan’a güven oyu her geçen gün daha da azalmış durumda. Erdoğan’ın aday olması için anayasa değişikliği yapılabilir diyenlerin oranı yüzde 30’a bile ulaşamadı.
Her şeye rağmen parlamenter sistem: Bir başka ilginç sonuç ise halkın nasıl bir rejim istediğine dair. Muhalefetin bile ağzına almaktan çekindiği parlamenter sistemi destekleyen hâlâ yüzde 55’ler düzeyinde.
KİM DAHA GÜÇLÜ?
Tablo böyleyse nasıl oluyor da iktidar bir kez daha her şeyi kazanmış gibi hareket edebiliyor? Kuşkusuz bu değerlendirmeye verilecek tek yanıt muhalefetin durumuna ilişkin olacaktır. Rejimle mücadeleyi kenara bırakan, cumhurbaşkanlığı adaylığı ile uğraşan, ekonomik kriz dahil aktüel sorunlara karşısında propagandayı aşan bir ağrılık koymayan muhalefetin rüzgar yaratması beklenemezdi ve de öyle oldu. Hatta bu tutum hakta umutsuzluk ve geri çekilmeyi besleyen bir iklim yaratmaktan başka sonuç üretemiyor.
Halkın üçte ikisinin istemediği bir iktidar çok uzun süre işgal ettiği koltuklarda oturamaz. İktidar da değişecektir. Yeter ki halkın ısrarla durduğu ve geri adım atmadığı noktaya kadar ileleyebilecek mecali olan bir muhalefet olsun.
∗∗∗
KRİTİK RAKAM YÜZDE 65
Area Araştırma’nın yaptığı ankete göre; Halkın rejime karşı tepkisi devam ediyor. Muhalefet partileri rejim karşıtı siyasetten uzaklaştıkça zayıflıyor, çağrı gücü halka ulaşmıyor.