Kadın, çatışma, barış…
Bahçeli’nin çağrısı, Öcalan’ın cevabı ve Erdoğan’ın suskun onayıyla yaşananları büyük ölçüde kendimizi tekrar ederek uzun süre konuşacağız. Tekrarlarda kaybolmamayım diye kendim için bir toparlama yapacağım.
Konu; çatışma, silah, silahların susması ve barış. Bugün de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü!
Çatışmalarda en fazla kadınlar acı çekiyor. Dünyanın her yerinde toplumsal mücadelelerin en önünde, çatışmaların sona erdirilmesi ve barış süreçlerinin merkezindeler.
G. Afrika’da apartheid’e karşı direnişte de apartheid sonrası uzlaşma sürecini şekillendirmede de önemli rol oynadılar. Gertrude Shope ve Frene Ginwala gibi kadın liderler demokratik geçişin önde gelen aktörleriydi.
K. İrlanda’da çatışma dönemini (1968–1998) sona erdirmede, diyaloğun teşvik edilmesinde Betty Williams, Mairead Corrigan, Monica McWilliams ve Pearl Sagar’ın önderlikleri etkiliydi.
Bizde de bir şeyler olacaksa, kadınların sesinin daha çok duyulduğu koşullarda olacak.
Uzun uzun konuştuğumuz aslında bir sayfa; öyle şifre aranacak, alt üst okumalar yapılacak bir metin değil: PKK’ye silah bırak, kendini feshet; devlete de demokratikleş diyor. Önemli!
Bu bir zorunluluk sonucuydu diyerek küçümsemek saçma. Böyle olur zaten, çatışma durumlarında, çatışanlar şu ya da bu nedenle çatışmanın sürdürülemez olduğunu gördüklerinde bu yola girerler.
Kürt siyasetçilerin Erdoğan ve Bahçeli’ye karşı kullandıkları dile öfkelenenler var. Anlamsız! Tüm benzer süreçlerde, çatışmayı durdurma niyetindekiler, geçmişte görülmemiş bir “nezaket” diline sarılırlar.
Kürtler arasında da “Davamız satılıyor mu?” tepkisi gösterenler var. DEM Parti yaygın halk toplantılarında bunları karşılayacaktır.
Muhalifler arasında da sürecin aslında “iktidarı pekiştirme ve ömrünü uzatma operasyonu” olduğuna dair, düne ve bugüne ait temelleri olan kuşkular var.
Bunu zül addetmek yetmez. Algılanan gerçek, gerçek gerçekten daha gerçektir ve DEM Parti bu kuşkuları önemsemelidir!
Çatışmaların sona ermesi ve silahların susması olasılığına zarar verecek dilden ve eylemden uzak durmak gerekir. Kesin!
Çatışmanın sona ermesiyle barış aynı şey değil, barış için tarafların geriye değil ileriye bakarak gelecekte nasıl bir toplumda birlikte yaşayacakları konusunda anlaşmaları gerekir, diyorum. Bu noktada değiliz.
Çatışma süreçlerinin başarıyla sonuçlandırıldığı örneklerle bizdeki durum arasında farklar var. Kuşkusuz her süreç özgündür ve bir diğeriyle aynen örtüşmez. Ancak, özgünlükler de evrensel doğruları yok edemez.
Diz çöktüler söylemi ve bir tarafın diğerini alt ettiği vurgusu sonuca giden yolda engeldir.
Başarılı süreçlerde, taraflar açık ve net bir sorumlulukla ortadadır. G. Afrika’da apartheid rejiminin başkanı de Clark, K. İrlanda’da İngiltere Başbakanı Blair öne çıktılar. Blair, 1998’de imzalanan Hayırlı Cuma Anlaşması’na doğrudan etkileşim, uzlaşma ve kararlılık üzerine kurulu bir yaklaşımla ulaştı.
Ne G. Afrika ne K. İrlanda’yız, doğru. Yine de, iktidarın asıl temsilcisi Erdoğan’ın pek ortada olmaması “ilginç” ve başarılı süreçlere ters!
Başarı; yumuşama ve demokratikleşme adımlarının atıldığı süreçlerle geliyor. Aflar, yasal düzenlemeler ve haklar eşliğinde. Bizde durum tam tersi!
Çatışmaların barışa gidecek şekilde sona erdirilmesi, demokratikleşme ve özgürlük alanının genişlemesiyle mümkün.
Tam da bu noktada, “Türk tipi başkanlık” denilen otoriter rejimi demokratik parlamenter bir rejimle değiştirme hedefini gölgeleyerek “başarmak” ya da Kürt vatandaşlar için kazanım elde etmek mümkün değil. Hele de bu sistem anayasada ne yazıldığının hayatta karşılığı olmadığını her gün kanıtlarken!
Bugün kadınların sesine kulak verelim, onlar doğruyu gösterecektir!