Devrim, ustasını kaybetti
Devrimci hareketin önemli isimlerinden Sedat Göçmen 73 yaşında hayatını kaybetti. Bir devrimcinin nasıl yaşaması gerektiğini gösteren Göçmen’i yol arkadaşları anlattı. Göçmen Dev-Genç’ten Devrimci Yol’a, ÖDP’den SOL Parti’ye her zaman devrimci mücadelenin içinde oldu. Hoşça kal fırtınalı denizin devrimci yolcusu, hoşça kal usta.
Nüfus cüzdanında yazılanın aksine teyzesinden 1952 yılının ilk gününde doğduğunu öğrenir ve öyle kabul eder.
Kırklareli’nin Kocahıdır Köyü’nde başlayan yaşam öyküsü daha ilk günden zor başlamıştır.
Ekonomik olarak çok zor bir çocukluk ve gençlik geçirir. Aynı zamanda hem çalışmak hem de okumak zorunda kalır. Onu çocukluğundan bu yana tanıyanların ortak tanımı “duyarlı, korumacı, haksızlığa karşı tahammülü olmayan biri” olmuştur.
Edirne Öğretmen Okulunda 1969-70 yıllarından arkadaşı Hasan Karagöz o günlerin Sedat Göçmen’ini şöyle anlatır:
“O zaman da arkadaş canlısı ve son derece hareketliydi. Haksızlıklara tahammülü yoktu. Geceleri yatılı öğrencilere baskı ve şiddet uygulayan coğrafya öğretmenine karşı çıkmıştı. Aralarında yaşanan itiş kakışın ardından öğretmeni hırpaladığını hatırlıyorum. Sonra da Gökçeada’ya İmroz İlk Öğretmen Okuluna sürgün edilmişti.” Sonrasında Yozgat Çekerek yukarı Koyucak köyünde ilk öğretmenliğini yaparken bütün hayatını değiştirecek bir karar alır ve 12 Mart sonrasının sessizliğinde Mülkiye’ye kayıt olur. Devrimci mücadeleye orada başlar. Hem kendinin hem onunla birlikte yürüyecek binlerce gencin hayatı kökünden değiştirecek başlangıç tam da burada gerçekleşir.
Sedat Göçmen Türkiye devrimci hareketinin en özel isimlerinden biri oldu. Her kuşaktan devrimci ona büyük bir sevgi ve saygı duydu. Karşılığını kat be kat ödedi. Sedat Göçmen’in arkadaşlarına onu bir kelimede anlatın dediğimizde önceden konuşmuşcasına “devrimci” dediler.
Bugün yüzlerce gencin hayatına dokunan, dokunmaya devam eden büyük bir devrimciyi uğurluyoruz. Hoşça kal usta…
Sedat Göçmen’i arkadaşları anlattı.
Oğuzhan Müftüoğlu: Sedat’ı 12 Mart dönemi sonrasında, hareketimiz içerisinde başlayan tartışmalar sırasında tanıdım. Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol süreçlerinde önemli görevler aldı. Karadeniz bölge sorumlusu olarak o bölgedeki diğer arkadaşlarla birlikte hareketin gelişmesinde önemli bir rol oynadı. 12 Eylül sonrasında da yeni dönemin sorunlarına karşı birlikte mücadele ettik. Yaşamının sonuna kadar hareketimizin onurlu ve değerli bir parçası olarak mücadelesini sürdüren arkadaşımızın kaybından tarifsiz bir üzüntü duyuyorum. Bütün mücadele arkadaşlarının ve ailesinin acısını paylaşıyorum.
Bülent Forta: Sedat Göçmen’le 50 yıllık bir yol arkadaşlığımız var. Bu süre içerisinde birçok kez ortak sorumluluklar aldık. SBF’de vurulduğunda, DEV-GENÇ ve Devrimci Yol süreçlerinde, Karadeniz çalışmalarında, hapishane sonrası süreçlerde yollarımız kesişti. Uzak kaldığımız zamanlar oldu ama hiç ayrı kalmadık. Bütün politik süreçlerde aynı tercihlerde bulunduk.
Sedat, her şeyden önce devrimci inancını hep yüreğinde taşıyan bir gönül adamıydı. Bir devrimci için vazgeçilmez özelliğin ‘vefanın’ cisimleşmiş haliydi. Her düğünde her cenazede her anmada uzun inancı ve dostane gülüşüyle oradaydı. Karadeniz’in bütün nehirlerinde, ormanlarında, kasabalarında devrimcilerin ayak izleri varsa bilinsin ki bunda Sedat’ın büyük emeği var.
Sevgili arkadaşım çok zor ardından ölüm yazısı yazmak. Yüzün sesin varlığın hep kalbimin bir yerinde olacak. Bütün devrimcilerin başı sağ olsun.
Akın Dirik: 50 yıllık yol arkadaşımı, dostumu kaybettim. Ardından bir şeyler yazmak, söylemek çok zor. Sedat hep güler yüzlü, coşkulu ve heyecanlıdır. Sevecendir, herkese sevgiyle yaklaşır. İnatçıdır, devrimci mücadeledeki kararlılığı insana geleceğe yönelik umut verir. Sedat’ı, özellikle Karadeniz bölgesindeki devrimci çalışmalarını, bir araya geldiğimizde sanki hala Kardeniz’deymiş gibi aynı inanç ve heyecanla tekrar tekrar yaşayarak, kelimeleri ard arda ekleyip geç kalmamak istercesine koştura koştura anlatan coşkusu ve gözlerindeki parıltı ile anacağım. Çok da özleyeceğim…
Melih Pekdemir: 1980’lerde Mamak Cezaevindeki açlık grevi günlerinde mahkeme sıralarında yan yana oturmaktaydık. “Dün gece rüyamda şatobiriyan yedim” dedi. “Şatobiriyan da ne ki?” diye sordum “bilmem” dedi, “daha önce hiç yememiştim.”
Sedat Göçmen’le anılarımız hep evlere şenliktir. Hep gülerdik. Nedense asık suratlı halini hiç hatırlamıyorum. Ama Sedat’ı tarif et deseniz, tek kelimeyle “Devrimcidir” derim elbette. Ve devam ederim: Uzun boyuyla militan duruşuyla Devrimci Yol’un yakışıklısıdır, hep öyleydi hep öyle kaldı hep öyle kalacak…
Devrimci yoldaşlarıydık. “Fırtınalı Denizin Yolcuları” kitabında bilmediklerimizi de kendi ağzından öğrendik. O sadece devrimci bir yolcu değildi, fırtınalı denizlerde yelken açmıştı ve hakikaten bir devrime yolculuk yapmaktaydı, hiç durmaksızın. Sedat’ın kitabıyla ilgili bir yazımda şunları söylemiştim: Devrimcilere zulüm ve baskı karşısında “Ne Yapmalı?” diye sorulduğunda, cevapları tek kelimedir: Örgütlenmeli! Örgütlenmek genel bir ihtiyaçtır, evrensel bir çözümdür ama her ayrı dönem ve ayrı mekânda çok somuttur. Çünkü ancak eylemin somut muhtevası örgütlenebilir. Sedat, böyle somut bir örgüt ihtiyacının en sahici tanımını yapıyor: “Devrimcileri yalnız yakaladıkları anda dövüyorlardı ve devrimciler birlikte hareket etmeye başladılar.” (s.170) Örgütlenmede ilk adım birlikte hareket etmektir. Hareket, eylemdir. Burada eylem, direnmektir. Hareketi örgütlemek, devrimci hareket ve “Devrimci Hareket” olabilmek için önce Yol’a çıkmak, ilk adımları atabilmek ise bu işin alfabesi… İşte Sedat da bu alfabeyle yapılacak işlerin pratiğini defterine kaydedip kitabını yazanlarımızdandır. Terzi Fikrilerin can yoldaşlarındandır.
Fatsa’yı yaratanlar, öldürülmekte olan bir ülkeye can verebilmek uğruna can verirken yumruklarını sıktılar, gecenin lacivertinde birer yıldız, Karadeniz’in dalgalarında birer yakamoz oldular. Bakın işte orada yine ışıl ışıldırlar. Ve şimdi bakın gökyüzüne ve Karadeniz’e, Sedat da tam oradadır…
Tayfun Mater: Sedat’la yoldaşlığımız 50 yılı buldu. 1975-80 arası iç savaş ortamında beraber olduk. Devrimci Yol’umuzun Karadeniz direnişini o örgütledi. Karadeniz Bölgesinin her noktasında, faşizme karşı mücadelede emeği vardır. Uzun tutukluluk döneminde de liderliğini kanıtladı. Sevgili Dursun ve Özgür’ün acısını paylaşıyorum. Sedat’ı çok özleyeceğim.
Mehmet Ali Yılmaz: Devrimcilerin şiir gibi dövüştükleri sözü, tüm devrimciler için geçerlidir, ama en çok da Sedat Göçmen için geçerlidir. 1975 başlarında, ABD emperyalizminin soğuk savaş aparatı faşist güçlerin bir devrimciyi katletmesi üzerine, Ankara’nın Ulus meydanında yaptığımız izinsiz bir protesto gösterisine, meydanın karşı köşesindeki inzibat karakolundan çıkıp saldıran askerleri neredeyse tek başına durdurmuştu. Bu olayla birlikte Sedat Ankara devrimci gençleri arasında daha fazla öne çıkmıştı. Çeşitli sol gruplar onun SBF’deki etkinliğini bildikleri için yanlarına çekebilmek için çok uğraştılar ama Sedat, Devrimci Gençlik Hareketi’nin temel direklerinden biri olmayı tercih etti. SBF’deki gençlik örgütlenmesinde ve Ankara Yüksek Öğrenim Derneği’nin kuruluş sürecinde yer aldı.
1976 yılında, MC hükümetinin desteğiyle faşistler Cebeci’deki okulları ele geçirmeye çalışıyorlar ve anti-faşist gençlere yönelik saldırılar düzenliyorlardı. Sedat bu bölgede yürüttüğümüz aktif mücadelelere de katılmaktan geri durmadı. Bu mücadeleyi yürüten devrimci arkadaşlarımızdan birisi de Balet Aydın’dı.
1977’de Türkiye’nin çeşitli bölgelerine dağıldığımızda Sedat, Karadeniz bölgesine gitti. 12 Eylül açık faşizmi döneminde yakalanıncaya kadar o bölgede devrimci mücadelenin örgütlenmesi için olanca gücüyle çalıştı ve Devrimci Hareketin bölgenin dağına taşına imzasının atılmasına önderlik etti.
Sedat’la bir anımı anlatarak bitirmek istiyorum:
Bölge çalışmalarını yürütürken zaman zaman Ankara’da bir araya gelir ve durum değerlendirmesi yapardık. Bu toplantılardan birinde Sedat konuşurken yüklemlerin sonuna sürekli “da” eki getiriyordu. Bu konuşma şekli daha çok Doğu Karadenizlilere aitti. Toplantıdan sonra Sedat’a “Ne çabuk Karadenizce konuşmaya alışmışsın” dedim, “Ne alışması da” diye cevap vermişti.
Işıklar içinden uyu sevgili Sedat…
İbrahim Aydın: Devrimci Yol hareketinin Türkiye topraklarına kök salmasında büyük emeği olan, Karadeniz’deki devrimci gençlerin sevgili hocası Sedat Göçmen’i bugün son yolculuğuna uğurluyoruz. Onu tanıyan ve onunla faşizme karşı mücadele içinde bulunmuş her insanda bıraktığı izler unutulmaz. Onun içinde bulunduğu devrimci hareketin tarihe bıraktığı en önemli izler ise Ordu-Fatsa, Artvin, Trabzon, Sivas ve Çorum’da. 1970’li yılların iç savaş koşullarında dönemin başbakanının Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın” dediği günlerde, bütün ülkeyi kan gölüne çevirmeye çalışan faşistlere Karadeniz’i dar eden ve Fatsa’da Şavşat’ta halkın kendi kendini yönettiği “başka bir yaşam mümkün” şiarını hayata geçiren mücadelenin önderlerinden birisiydi. Fırtınalı Deniz’in Yolcuları kitabında bu mücadelenin tarihini anlatır bizlere…
Yoldaşım, senin ardından derin bir boşluk kaldı, Yüce gönüllü, koca yürekli dost. Dayanışmayı yürekten seven, Hepimizin umut ışığıydın. Her zaman omuz omuza, birlikte yürüdük, zor yollardan geçtik. Güler yüzünle, sıcaklıktı her an. Can dostumuz, sevgili hocamız. Anıların bizle, her baktığımız yerde.
Mehmet Çalık: Devrimci mücadelemizde çok özel yeri olan; yoldaşlık duygusunu en derinden hissettiren ve yaşatan ağabeyimizi, yol arkadaşımızı, yol göstereni, Fırtınalı Denizin kaptanını uğurlayacağız. Hakkında çok şey yazılacak, konuşulacak. Her yazılan ve söylenen sözün eksik kaldığını hissedeceğiz. Çünkü o, fırtınalı geçen bir bölgede, Karadeniz bölgesinde devrimci mücadelenin her düzeyiyle ilgilenmiş farklı ve çok yönlü mücadele pratiklerini geliştirme ve önderlik etme konusunda mahir bir yoldaşımızdı…
Sedat Abi’nin Devrimci Yol mücadelesinde ortaya koyduğu güzelliğe hepimiz tanığız. Ancak onun cezaevi sürecinden sonra yoldaşları arasında geliştirdiği sımsıcak ilişkiler, dayanışma ve takipteki ısrarlı çabaları da çok kıymetlidir. Geçmiş mücadelede emeği geçen ve o mücadeleyi onur vesilesi sayan tüm yol arkadaşlarını son anına kadar takip eden, arayan, soran, varsa bir sıkıntısı çözüm üreten, vefa duygusu yüksek biriydi. Mücadeleye kattığı hedefli, programlı ve ölçülebilir mücadele ufku, Alper Taş’ın Belediye Başkanlığına aday olduğu Beyoğlu ilçesindeki seçim çalışmasında hepimizi motive etmişti. Sağlığının sıkıntılı hale geldiği son günlerinde bile sorularıyla konuşmanın temasını güncel siyası gelişmeler ve mücadelenin ihtiyaçlarına yönlendirirdi. Örgütlü davranmayı, örgütlü yaşamayı hayatının en önemli tarafını oluşturuyordu…
Pertev Aksakal: Dünya, ihtiyacı olan ekoloji, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde bir devrimcisini kaybetti. Onun aramızdan ayrılması bizim açımızdan çok büyük bir kayıp. Karadeniz bölgesinde devrimci mücadelenin gelişmesinde ve şekillenmesinde çok büyük bir emeği vardı. Can güvenliğinin olmadığı kısmen iç savaş koşullarında ve 12 Eylül cunta döneminde mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmedi. Devrime ve sosyalizme inanmış yoldaşlarını derinden seven güzel yürekli bir yol arkadaşımızdı.
Ben onu 1978’de bir yaz akşamı bir arkadaşımızın evinde bize yemek yaparken tanıdım. Ondan sonra yollarımız birçok yerde kesişti. Fatsa’ya geldiğimde oturup içinde yaşadığımız mücadele koşullarına ilişkin sohbetler ettik. 1979 yılbaşı gecesi dağ başında faşist güçlerle çıkan çatışmalardan sonra sabah bizi bulmasına şaşırmış ve çok mutlu olmuştuk. Dönerken yol boyunca bölgede Demokrat Gazetesinin ne kadar sattığını, ihtiyaçlarımızı, mücadelemize ilişkin eleştirilerimizi sorular sorarak dinledi. Bize büyük bir güç ve güven veriyordu. Bölgesel ve yerel anti-faşist mücadelenin gelişmesinde taktik ve stratejik tutumlarda etkin rol oynadı. Askeri cezaevi koşullarında 1988 yılında tahliye oluncaya kadar uzun zaman birçok arkadaşımızla yan yana omuz omuza birlikte yattık. Bütün arkadaşlarla iyi ilişkiler kurardı. Her türlü sorunla doğrudan ilgilenirdi. Bir arkadaşımızın sorunu ortaya çıktığında çözülünceye kadar onun da meselesi olurdu. Tahliye olduğunda bende bıraktığı boşluğu unutamam.
Hastalığı sırasında evinde ve birçok kez telefonda görüştük. Bu haddini bilmez iktidarın gideceği günü görmek çok istiyordu ama olmadı. Devrimci hareketin gelişiminde ve sınırsız yoldaşlık ilişkilerinin kurulmasında önder arkadaşlarımızın önemli bir yeri olmuştur. Biz her şeyi devrimci mücadeleden öğrendik.
Bize çok şey öğreten yoldaşım, sana sonsuz saygı, sana sonsuz sevgi, sana sonsuz şan olsun…
Unutulmayacak! Devrimin ve sosyalizmin o söndürülemeyen tarihsel ışığında daima yaşayacak! Işığı çok olsun.
İbrahim Çelik: Bazı insanlar doğuştan mücadelecidir. Bazı insanlar karakter olarak devrimcidir. Bazıları haksızlığa tahammülsüz ve isyankâr. Bazısı mütevazi, saygı ve sevgi dolu, Bazısının da inancı ve iradesi yüksek, omurgalı ve vefalıdır. Bu özelliklerin hepsini bir arada taşıyanlar ise, içinde yer aldıkları yapının yıldızıdırlar. Sedat Göçmen (Hoca) bu özelliklerin hepsine hatta daha fazlasına sahip bir abimiz, arkadaşımız, öğretmenimiz kısaca yoldaşımızdı. 70’li yıllarda başlayan mücadelesi yaşamı boyunca kesintisiz olarak devam etti.
Sedat Hoca ile tanışmamız, 1978 yılında başladı. Başladı diyorum çünkü onunla tanışmamız hiç bitmedi. Geçen 47 yıl boyunca yeniden tanıştık ve sürekli öğrendik. Bu adeta bir döngüydü, öğrendikçe tanıdık, tanıdıkça öğrendik. Her şeyi anlatmaz, bizzat yaparak gösterirdi. Belki tuhaf gelecek ama beslenmemizden giyimimize, okumamızdan konuşmamıza kadar her şeyimizle ilgilenir, bunu yaparken asla öğretiyormuş edasıyla yapmazdı. Mütevaziliği ve özverisi karşısındakini çaresiz kılar, öğrenmekten başka çaresi kalmazdı. Devrimciliğin belli bir döneme haiz bir şey olmadığını, bilakis bir yaşam biçimi olduğu ve sonsuza kadar sürdüğünü bizzat kendi yaşamındaki, mücadelesi, duruşu, söylemi, sarsılmaz inancı ve şaşmaz kılavuzluğu ile gösterdi. Onu en çok iki şey çok üzerdi. Bir halkına karşı görevlerini yerine getirememek- ki onu fazlasıyla yerine getirdi- birde yoldaşlarının başına kötü bir şeyin gelmesi -bunu da maalesef çokça yaşadı- Onun iki canı vardı, biri kendinin diğeri yoldaşlarının. Onun için her yoldaşının gidişi ondan bir can koparırdı. Onu bir şey çok kahretti, mücadeleyi terk edenler değil, mücadeleyi terk ederken çeşitli kılıflarla geçmişe ve onun yarattığı değerlere fütursuzca saldıranlar.
Sedat Hoca’yı anlatmak bir kitap konusudur. Onu anlatmak, doğru anlatabilmek kolay bir iş değildir. Bu satırlarla onu anlatmak zaten olanaklı bir şey değildir. Son bir cümleyle anısına bir not düşmüş olalım; O bizim zamanında atanmış öğretmenizdi. Onun öğrencisi olmak da bizim onurumuzdu. Sevgili Hocam; dokunduğun yerlerde bıraktığın izler, o kadar çok, o kadar kalıcı ki, tarihler boyu hep anılacak ve yaşatılacaksın.
Alper Taş: Sedat Göçmen’in ruhu bir göçmen kuş gibi bu topraklarda yerli, öteki topraklarda enternasyonaldi. Bize devrimciliği öğretenlerdendi. Kanatları bizim kanatlarımızdı. Sarsılmaz yolu bizim bitimsiz devrimci yolumuzdu. Onun göçmen ruhu, o göçmen huzursuzluğu büyük bir arkadaşlık ve kardeşlik oluşturmak içindi. O arkadaş ve kardeşti. O sırdaş ve yoldaştı. O zengin mirasımız, gurur bayrağımız, tutkulu yolumuzdu.
O tutkulu yolculuğumuzun büyük yolcusuna, “fırtınalı denizin yolcusuna” sözümüzdür. Onun uçtuğu o göğü sahiplenmeye devam edeceğiz.
Yaşar Durmuş: Sedat hocayı ilk kez 1974 yılında cezaevinden çıkan Fikri Sönmez’in terzi dükkanında gördüm. Bir gün bir anda uzun boylu kaşe pardösüsü olan bir yabancı girdi içeri. Fikri abi tanıştırdı bizi ismini söylemedi, ‘Ahmet Hoca’ dedi ilk olarak. Ben de kendimi tanıttım ardından kısaca bir süzdüm onu. Elinde bir James Bond çanta, çok düzgün kıyafetli bir beyefendiydi. İlk tanışmamız böyle oldu ‘Fırtınalı denizin yolcularının önderi’ Sedat Göçmen ile. Kısa süre içerisinde dış görünüşünün yanı sıra onun iyi bir devrimci olduğunu ve ne kadar örgütçü bir insan olduğunu anlamaya başladık. Bölge çalışmalarında beraber olduğu yoldaşlarının yeteneklerini çok iyi anlar kimsenin altında kalacağı sorumlulukları o kişilere dağıtmazdı. Konuştuğu kişiyi iyice dinler, onunla empati yapar, tartışacağı zaman geri durmaz ve konuyu orada kapatır devam ederdi. Sedat Hoca’nın bizi tarttığını hissediyorduk ancak Fatsa’daki ilk görevi de aynı zaman da bu oldu. Devrimci Yol dergisinin ilk sayısının çıktığı 1977 itibarıyla mücadele dinamiklerini merkezileştirmek için bölgeyi Sedat Hoca dizayn etti. İlk yaptığı iş Ordu’nun ilçelerindeki daha amatör çalışan arkadaşları geri çekerek ilçe örgütlerini yeniden şekillendirmesi oldu. Kısa süre içerisinde tefeciyle, karaborsayla verdiğimiz mücadele, bulunduğumuz alanların, sokakların kazanılması Sedat Hoca’nın doğru kararlarını da gösteriyordu. Ardından gelişen belediye seçimleri ve adayımız Fikri Sönmez ile gelen sandık zaferinde de Sedat Hoca’nın oldukça etkisi oldu. Faşizmin hazmedemediği bu zafer 11 Temmuz Nokta Operasyonu ile kuşatıldı. Yaptığımız o hızlı toplantıda ‘Sivillere zarar gelmesin’ diyen Sedat Hocanın önerisinin kabul edilmesiyle şehirden kırsala çekildik, mücadeleyi kırsala taşıdık. Sonrası ise 12 Eylül ve her birimiz için cezaevleri süreci… Sedat Hoca Mamak cezaevi serüveninin ardından Amasya Cezaevi’ne yanımıza geldi. Sonra Erzincan cezaevi ve Fatsa Devrimci Yol Davası duruşmaları, birbirimize omuz verdiğimiz, mücadeleyi bir an olsun bırakmadığımız onca güne şahit oldu.
Fatsa Devrimci Yol Davası’nın karar günü hoca ile koğuşta mahkemeyi konuştuk. İdam kararlarımız okunur okunmaz ben ayağa kalkacaktım emperyalizmin ve faşizmin işbirlikçilerine karşı belki de son kez haykıracaktım. Mahkemenin kararını tanımadığımızı bildirecektik bu şekilde. Gülüştükten sonra, sıra mahkemenin idam kararlarına geliyorken Sedat Göçmen’in tahliye kararı okundu. Beklenmedik bu sevinç içerisinde birbirimize sarıldık. Sedat Hoca’nın ilk dediği de konuştuklarımız ne olacak oldu. Kendisinin kurtulması değildi derdi. Ne konuştuysak o. İdam alanların isimleri okunmaya başladığı an “Ölüm nereden, nasıl gelirse gelsin savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle cenazelerimize ağıt yakacaksa ölüm hoş geldi sefa geldi” diye konuşmamı bitirdiğimde kalemlerimizi kıran yargıçlar koşar adım salonu terk ettiler. Hoca ile güle oynaya ayrıldık oradan. Hayatı boyunca da Fikri abinin dükkanında gördüğüm o günkü kararlılığını taşıdı daima.
Seninle dolu dolu yaşadık hocam. Seni kalbimizin derinliklerine gömüyoruz. Gittiğin yerde yıldızlı yumruklarıyla, devrimci törenle karşılayacak yoldaşların. En önlerinde korkuyu korkutan çocuk İlhan Durmuş olacak. Sonra Fatsa köylülerinin Emilano Zapata’sı Şehittin Tırıç. Sonra direniş ruhunu Kızıldere direnişinden edinen Ahmet Gürler, Sabahattin Ahmet Aybastı’nın Şahin Hocası, Ünye’nin önderi İksan Hoca, en güzel duvar yazılarımızı yazan Cemal Işık, Kemal Kara, Fikri abi…. İsmini saymakta zorlandığım nice dalgalı denizin korkusuz yolcuları… Onlarla olacağın için rahat olacağını biliyoruz. Sevgilerimizi saygılarımızı ilet onlara. Bu karanlık düzenle kavgamız sürüyor hala. Hiç mi ama hiç unutmayacağız.