Dışarıdan içeriye mektuplar: Umarım iyisinizdir
Çocukluğa inmek, bir filmi geri sarıp baştan izlemek, kasetin deliğine kalemi geçirip tersine çevirmek, dışarıdan içeriye bakmak, içeriden dışarıya… Kolay değil çünkü hepsi aynı şeyi vadediyor: Çözülecek düğümü, zamanında es geçileni görmeyi, görünce tanımayı, tanıyınca anlamayı
Merhaba,
Kepenkler indirildi ve akşam olduğunu herkes böyle anladı. Büyüdüğünde aslında şarkıcı olmak isteyen bir kız çocuğu, sesi banyoda yankılanır da üst kata çıkar diye susturuldu. Bir annenin pazardan aldığı sarı elbise onu ‘hafif’ gösteriyor diye sobaya basıldı, ki söylemem gerekir evin sıcaklığına katkısı sıfırdı. Mahalleden götürülen bir abi gittiği yerde kaybedildi. Bazı kitaplar yakıldı, ki söylemem gerekir evin sıcaklığına katkısı sıfırdı, sadece ateşi harladı. Babasız bir kız çocuğu ilk kez denize gideceği gün üç stil yüzeceğine emindi çünkü bunu kafasında yeterince pratik etmişti. Kuma ayak bastığı anda mor mayosunun üstüne bir tişört geçirildi. Bu denizde onu bu denize getirenlerin sözü geçerdi. O gün Allah’a yazdığı mektupları şöyle bitirdi: “Allah’ım kimse bize yardım etmesin çünkü o zaman mor mayomu giyemem.”
Gece yarısı sokakta iki kişi birbirine girdi. Uykularından uyananlar evlerin sokağa bakan salonlarında ışıkları yakmadan, perdenin arkasından kavgayı seyretti. Bazı çocuklar büyüyünce terk etmek zorunda kalacakları evlerinde öğle uykusuna daldı. Mahallede pencere kenarında ayağını altına alarak kitap okuyan bir ablaya gözlüklü bir abiye âşık oldu. Duvara iyi bir şiir dizesi yazmıştı, sanırım şairin orada ne demek istediğini anlamamışlardı ya da anladıkları an kovalamaya karar vermişlerdi. O abiler ve ablalar şarkı değil müzik dinliyordu. Bu da önemli bir ayrıntıydı. Solcu amcayla, sağcı dayı aynı televizyondan aynı maçı seyretti ve şaşılacak şey ama gol olunca ikisi de aynı anda ayağa fırladı. Kadınlar mutfaktaki çamaşır makinesinin üstüne çaylarını koyup iki kahkaha attı. Havalanması için rüzgâra ihtiyaç duyan dilek fenerleri gibi kahkahaları bir süre yükseldi ve sonra sönerek sokağın orta yerine düştü. Hafızamızı yokladığımızda, sendekinden bende de var; bendekinden sende. İleride bu ortaklık bizi nasıl bu kadar farklı yerlere getirecek? Bilmem. Ama gördük bakalım.
***
Çocukluğa inmek, bir filmi geri sarıp baştan izlemek, kasetin deliğine kalemi geçirip tersine çevirmek, dışarıdan içeriye bakmak, içeriden dışarıya… Kolay değil çünkü hepsi aynı şeyi vadediyor: Çözülecek düğümü, zamanında es geçileni görmeyi, görünce tanımayı, tanıyınca anlamayı. Tekli koltukta oturan ve ağlayınca peçete uzatan psikolog diyor ki şu anda ne olduysa çocukluğunuzda. Alınacak risk mi bilmiyorum? Ama cesaret istediğini biliyorum. Cesaretin varlık göstermesi için üstesinden gelinecek bir korku olmalı. O kadının sarı elbiseyi giyemeyecek olması korkusu, bir abi daha kaybolacak mı korkusu, kendi dilimde merhaba diyemeyecek miyim, mor mayomu kuzenlerime yâr edecek miyim, sabahtan akşama çalışıyorum kiramı hak edecek miyim, çığlığı basarsam duyulacak mıyım, tüm bunları tek cümlede yazsam ve iki elimin arasında gökyüzüne kaldırarak İstiklal’de şöyle bir yürüsem görülecek miyim, görülünce anlaşılacak mıyım, her seferinde buna mecbur kalacak mıyım korkusu. Korku cesaretin yakıtı. Üstelik sarı elbisenin sobada yanmasından daha çok ısı veriyor. Bunu hangi derste anlattıklarını bilmiyorum. Ama anlatanın uzmanlık alanı bu olsa gerek.
***
Kepenkler indirildi ve akşam olduğunu herkes böyle anladı. Kasiyer kasayı kapattı, yorgun argın geldiği evde televizyonun önünde uyuyakaldı. Aynı günde yüzlerce ev sahibi aniden kendi evinde oturmaya karar verdi ve kiracısını evden çıkardı. Müzisyenin konseri iptal edildi, yazarın kitabı raftan kaldırıldı, televizyon dizisine ara verildi, o manşetin atılması engellendi. Tüm bunları tek cümleye yazıp iki elinin arasında gökyüzüne kaldırarak İstiklal’de şöyle bir yürüyenler koşmak zorunda kaldı. Koşan kadınlar koşan erkeklerden bugün de daha az para kazandı. Mutfağında yoğurt mayalayacak kadının sütü taştı, ocağın altını kapattı. Ne çok şey taşma noktasına geldi ve ocağın altını kapatmak gerektiğini herkes böyle anladı. Çünkü kısık ateşte ısıttılar. Anlamayalım diye, süt taşıp da ocağın ateşini kendi kendine söndürene kadar.
Kepenkler indirildi ve akşam olduğunu herkes böyle anladı. Gürültüyle indirildiyse gürültüyle kaldırılır ve günün başladığını herkes öyle anlar. Bir gün…
Merhaba.