Polatlı Gündem Haber

reklam

Işıkların altında karanlıkta kalan kadınlar: Konsomatrislerin duyulmayan öyküleri

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
Işıkların altında karanlıkta kalan kadınlar: Konsomatrislerin duyulmayan öyküleri
95 views
08 Mart 2025 - 10:32
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Işıkların altında karanlıkta kalan kadınlar: Konsomatrislerin duyulmayan öyküleri
Medya tarafından görülmeyen, toplum içinde ise şeytanlaştırılıp ötekileştirilen, seks ticaretinin herhangi bir kademesinde çalışmak zorunda kalmış kadınların öykülerini, bu 8 Mart öncesi Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Bölümü doktora öğrencisi Tuğçe Kaban ile konuştuk. Kaban, “Işıklar altında gizlenen hayatlar: Feminist bakış açısıyla Ankara pavyonlarındaki konsomatrisliği anlamak” adlı tezinden bahsederken “En önce ortadaki sorunu ciddiye almamız lazım” ifadelerini kullandı.

Çocuk yaşta ailesi tarafından para karşılığı ‘satılmaya’ çalışılanlar, zorla evlendirilenler, birlikte olduğu erkek tarafından bedenini satmaya zorlananlar, başka bir gelir kapısı bulamadığı için buraya mecbur kalanlar, ‘patronları’ tarafından kimlik ve pasaportlarına el konulunca özgürlüğünü yitirenler ve daha niceleri… Seks ticaretinin herhangi bir aşamasında yer almak zorunda kalan tüm kadınların tartışmasız tek bir ortak amacı var, o da hayatta kalmak.

Çoğu zaman sesleri duyulmayan, hikâyeleri görülmeyen, herkes bilse de üzerine konuşulmayan ve toplumun geneli tarafından şeytanlaştırılıp ötekileştirilen bu kadınların hikâyelerini, bu 8 Mart öncesi Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Bölümü doktora öğrencisi Tuğçe Kaban ile konuştuk. Kaban’ın Ankara pavyonlarında konsomatrislik yaparak geçimini sağlayan kadınlarla görüşerek hazırladığı “Işıklar altında gizlenen hayatlar: Feminist bakış açısıyla Ankara pavyonlarındaki konsomatrisliği anlamak” adlı tezi ise sohbetimizin esas konusu oldu.

Tuğçe Kaban

SOL İÇİ BİR TARTIŞMA HALİNE NEDEN GELMİYOR?
Merhaba Tuğçe. Seninle “Işıklar altında gizlenen hayatlar: Feminist bakış açısıyla Ankara pavyonlarındaki konsomatrisliği anlamak” adlı tezin üzerine biraz sohbet etmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla çalışmanı yaparken Ankara pavyonlarında çalışan pek çok kadınla birebir görüşmeler yaptın ve hâlâ pek çoğunun da hayatındasın. Bu görüşmelerde nelerle karşılaştın?

Kadınların hayat hikâyelerini dinlediğim görüşmeler yaptım. Konsomatris kadınlar, toplumda iki uca sıkıştırılıyor, biri pavyona düşen mağdur kadın diğeri de müşteri erkeklerin tarlalarını sattıran, paralarını alan fail/özne olan kadın. Literatürde ve toplumda böyle bir ikililiğe sıkıştırılsa da ben, esasında, bu kadınların hayat hikâyelerini dinlemek istedim. Pavyondan önce nasıl bir hayatları varmış, deneyimlerine sınıf ve toplumsal cinsiyet gibi eşitsizlikler nasıl yansımış, ne yaşamışlar, hikaye hangi noktada pavyona gelmiş… Bu kadınlar ne yalnızca fail özneler ne de sadece mağdurlar aslında. Bu kadınlar aslında hayatta kalanlar ve hayatta kalmaya çabalayanlar, tüm bu eşitsizliklerle mücadele eden kadınlar.

Ben de tezimi yazarken belli sorulardan yola çıktım, işte basitçe konsomatrislik işi nedir? Tabii bu soru için ‘seks işçiliği’ kavramını ziyaret etmeniz gerekiyor. O noktada da her zaman kafamda soru işareti olan sol içi seks işçiliği tartışmalara da tekrar uğramam gerekti. Sosyalist feminist bir kadın olarak hep şunu sorardım kendime, biz neden tartışmıyoruz bu kadınların yaşam ve çalışma koşullarını? Neden bu kadınlar sistem tarafından “mağdur” edilen kadınlar diyoruz, pratikleri eleştiriyor ve susuyoruz? Yani neden liberal feminizmin alanından dışarı çıkamıyor, ilerlemiyor bu tartışma?

Şimdi ‘seks işçiliği’ batı aktivizmi ve akademisinden bir kavram. Literatürde ve hareketteki tartışmalar, devlet ne kadar müdahale etmeli yani düzenleme olmalı mı, kriminalize edilmesinin zararları, ya da çoğunluk tarafından savunulan dekriminalize edildiği durumunda neler oluyor gibi eksenlerde sürüyor. Öte yandan seks işçiliğinin altında bir sürü farklı cinsel emek türü de var. Yani hangi cinsel emeği ya da emekleri kime nasıl satıyorsun, nerede satıyorsun, hangi koşullarda…. Cinsel emeğin türü ve bağlamı çok önemli. Farklı dinamikleri ve dolayısıyla ürettiği farklı şiddet döngüleri ya da sonuçları var. Ben de kendime konsomatrislik bir cinsel emek türü olarak nereye oturuyor, bu iş tam olarak nedir, nasıl koşul ve dinamikleri vardır diye sordum.

Esasında konsomatrislik de bir şemsiye kavram olarak kuruldu benim çalışmamda. Konsomatrislik altında da hem ‘oyun’ hem de ‘kons yapmak’ var. Oyun olarak kullanılan kavram bu pavyon sahnesinde dans etme işi, ‘kons yapmak’ ise, masada oturup sohbet etme ve içki içme kısmı. Bir de tabii konsomatrisliğin içinde örtük olarak barındırdığı kısmı seks satma, yani fuhuş meselesi var… Bakınca konsomatrislik de üç farklı cinsel emek türünden oluşuyor ve yer yer kimi duygusal ya da bakım emeği gibi farklı emek türleri de bunlara eşlik ediyor.

KADINLAR ‘BEN BUGÜN PAVYONDA BAŞLAYAYIM’ DEMİYOR
Peki nelerle karşılaştın? Yani örneğin özellikle OnlyFans gibi dijital platformlar popülerleştiğinde özellikle liberal feministler arasında bunun da pek tabii kadınlar için bir gelir kapısı olabileceğini öne sürenler olmuştu. Öte yandan sosyalist çevreler içinde süren tartışmalar da çok kısıtlı kalmıştı ancak liberal alanda da ‘Fuhuş özgürleştirir’ gibi sloganlar dahi yer etmeye başlamıştı. İyi ama bunu, örneğin, genelevlerde günde 20-30 müşteri ağırlamak zorunda kalan kadınlara da bu rahatlıkla söyleyebilecek miyiz mesela gerçekten? Ya da bunun da bir özgürlük olduğunu söylemek mümkün mü? Bu yüzden çok merak ediyorum aslında nelerle karşılaştığını, kadınların neler anlattığını… Nelerle karşılaştın? Nasıl bir yaşam sürüyorlar?

Burada özgürlük, özgür irade gibi kavramlar üzerine düşünmemiz lazım ya da rıza kavramının farklı feminizmler için ne ifade ettiğini düşünmeliyiz. Ben açıkçası sol sosyalist çevrelerdeki bu kadınların hayatlarına ilişkin güncel tartışmalarla konuşup tartışabilen bir söylem üretmeme tutumunu ‘Ya liberal feminizme doğru bir kopuş yaşarsak’ gibi yerleşmiş bir kaygıdan kaynaklandığını düşünüyorum. Oysaki bizzat sosyalistlerin, bizlerin dokunması gerekiyor oraya.

Mesela konsomatris kadınlar, bir sabah uyanıp ‘Ben en iyisi bir pavyonda başlayayım’ demiyorlar. ‘Bu benim özgürlüğüm ve burada müthiş para kazanacağım’ gibi bir algı ve inisiyatif yok yani. Bundan öte, tam anlamıyla, bir hayatta kalma mücadelesi var. Ailesinden şiddet görüyor, evi terk etmek zorunda kalıyor, sevgilisi uyuşturucu bağımlısı, ondan dayak yiyor ve daha niceleri… Yurtta kalmak bile örneğin! Konuştuğum kadınlardan biri henüz 17 yaşındayken Manisa’da kaldığı yurtta arkadaşlarıyla başlamış mesela. Nitekim Ankara pavyonlarında çalışan çoğu kadın ilk olarak burada da başlamıyor, Anadolu’nun çok farklı yerlerinde, çeşitli çaresizlikler sonucunda yolları kesişiyor pavyon ile. Evet çok yerde sistem ve eşitsizlikleri tarafından mağdur olmuşlar fakat hayatta kalmışlar. O kadınlarla dayanaşabilmek ve/veya örgütlenebilmek için o kadınların yaşamlarında verdikleri direnişi ve özneliklerini kabul etmek zorundayız.

ŞİDDET GÖRENLER, ZORLA EVLENDİRİLMEKTEN KAÇANLAR VE NİCELERİ
Pandemi döneminde konsomatrisliğe başlayan iki kadın tanıdım. İkisi de kendi işletmeleri, dükkanları olan işletmeci kadınlar ama pandemide batmışlar. İşte borçlar var, işsizlik var derken mesele buraya gelmiş… Ya da bir başka örnek mesela, 21 yaşında zorla evlendirmek istemiş ailesi, o da evden kaçmış. Bir şekilde hayatını idame ettirme gayretindeyken konsomatrisliğe başlamış. Bu kadınlar aynı zamanda kültürel ve sosyal sermayeleri de olmayan insanlar. Bir gün evden kaçmak durumunda kaldıklarında ne nitelikli emek olarak bulabileceği bir işi var ne de ‘Bana yardım et’ diyebileceği, kapısını çalabileceği, bir süre kalabileceği ya da onu ekonomik olarak idame ettirecek bir yakınları… Tam da bu sebepten, bu sınıf ve cinsiyet temelli gerçekliklerden dolayı biz sosyalislerin buraya ilişkin kafa yorması gerekiyor diye düşünüyorum.

Öte yandan OnlyFans örneğindeki gibi dijital platformlar pavyon içinde de kullanılıyor esasında. Örneğin pandemi döneminde pavyonlar kapandığı için çoğu kadın özellikle TikTok üzerinden canlı yayın açıp bu yayınlarda para kazanmaya başlamış. İşte en pahalı hediyeyi gönderebilen erkekler arasından seçerek onlara evde pavyon ortamı sağlama gibi bir hizmet sunmuşlar. Şimdi mesela Ramazan ayı geldi ve takipteyim, yine görüyorum ki bu bir aylığına yine TikTok’a geçiliyor. Özellikle pandemi dönemi sonrası bu dijital seks işçiliği diyebileceğimiz online para kazanma pratikleri pavyonda da yaygınlaştı. Dijital ortamlardaki cinsel emek üzerine düşünmek de çok elzem… Bu dijital emek ne kadar daha korunaklı ve ‘basit’ görünse de kadın üzerinde bıraktığı psikolojik yük hiç de azımsanacak gibi değil. OnlyFans platformunda fotoğraf ve/veya videolarını satan kadınlar ile konuşma fırsatı buldum bunun yanında dijital etnografi yaparak bir süredir sosyal medya hesaplarındaki gönderilerini ve etkileşimlerini takip ediyorum. Her ne kadar fiziksel olarak çalışmasalar da gördüğüm kadarıyla onlar da farklı şekillerde şiddete uğruyorlar. Kriminalize edilme tehlikesi ve sonuçlarının yanında müşterileri ile olan ilişkilerinde psikolojik ve duygusal şiddetten tutun dolandırılmaya kadar varan kimi şiddet türleri ile karşı karşıya kalıyorlar.

BAŞKA KADINLARI KORUMAYI SORUMLULUK BİLİYORLAR
Bir taraftan da tarihin en eski ‘mesleği’nden bahsediyoruz. Öte yandan hâlâ toplumun en çok ötekileştirilen, şeytanlaştırılan kesimini de oluşturuyor bu kadınlar. Yer yer de bilerek görmezden geliniyorlar. Ezilenlerin sesi olmayı görev edinmiş ve bu bilinçle hareket eden, değiştirip dönüştürmeye çabası içinde olanlar dahi buraya yönelik bir söylem üretmede oldukça yeteriz kalıyorlar. Üstelik bu kadınların bu meslek içinde en başta can güvenlikleri bile yok. Hatta şeytanlaştırılan bu kadınlar yer yer romantize de ediliyor diyebiliriz sanırım. Popüler alana servis edilen sanki bu sadece, ne dersin? Konuşurken birden Yılmaz Erdoğan’ın Dilber’i geldi mesela aklıma…

Evet, evet. Çok haklısın. Geçtiğimiz günlerde Ankara pavyonlarında çalışan 2006 doğumlu 19 yaşındaki genç bir kadın intihar etti. Ne ilk ne de son. Bu kadınlar içinde intihar çok yaygın bir pratik. O ağır psikolojik yük kaldırılamıyor tabii ki, bir yerde duruyor. ‘Düşüp’ ölme vakaları var, ardından bir şey çıkmıyor…. Veya kadın intihar etmiş gibi evde asılı bulunuyor ama arkadaşları bunun arkasından bir şey yapamıyor. Çünkü yaparsa eğer kadının ailesi konsomatris olduğunu öğrenecek mesela. Gizli çalışıyor. Öğrenci olarak gelmiş, böyle para kazanıyor misal. Sırf bu yüzden davalar açılamıyor, şikâyetler edilemiyor. İşte böyle bir sürü hikâye. Anlayacağınız konsomatris ölümleri de kesinlikle politik.

ROMANTİZE EDENLERİN ERKEKLER OLMASI TESADÜF DEĞİL
Bir yandan bu kadınların deneyimlerini yeterince konuşamıyoruz, görünür değil, öte yandan da görünür olan medyada yer edinen de Yılmaz Erdoğan’ın İnci Taneleri ya da Blue TV’deki belgesel gibi üretimler oluyor. Nitekim kültürel alanda konsomatrislik işinin dinamiklerini bu şekilde üretenlerin erkekler olması da bence hiç tesadüf değil.

Bir yandan da politik bilinç meselesi. Örneğin Dilber kamuoyunda popülerleşince bizzat o pavyonların içinde konsomatrislik yapan kadınların sosyal medyadaki paylaşımlarını takip ettim ve arşivledim. Hikaye paylaşıyorlar mesela ve şunu yazıyorlar, ‘Son çareniz değilse sakın başlamayın.’ Özenmeyin diyorlar, kanmayın gösterildiği gibi değil diyorlar. Sayısız kadın yazıyor bunu.

Yılmaz Erdoğan bunu bu şekilde ünlü ediyor ama bunun yükünü de yine konsomatrisler taşıyor. Diğer kadınlar, genç kadınlar kendi yaşadıklarını yaşamak zorunda kalmasın diye kendilerince ses çıkarmaya, uyarmaya çalışıyorlar…

ÖNCE SORUNU CİDDİYE ALMAK LAZIM
Yani bunu bir şekilde romantikleştiren ya da tırnak içinde kolay yoldan bir para kazanma yolu gibi gösterenlerin karşısında gerçekte intihar edenler, bu hengâmeden çıkamayanlar, diğer kadınları bu işe başlamasınlar diye yalvar yakar uyaranlar var… Esas gerçekliğin bu olduğunu söyleyebilir miyiz?

Yani orada ciddi bir ideolojik bakış açısı meselesi var. Yani ‘Seks işçiliği işçiliktir’ deyip sorgusuz sualsiz seks işçiliğini mi savunacağız; yoksa seks işçilerin haklarını, yaşamlarını, damgalanmamalarını, çalışırken şiddet görmemelerini savunurken bir yandan da bu mesele kadınların son çaresi olmaktan nasıl çıkar diye de çalışacak mıyız… Elbette bu bir günlük mesele değil, dediğin gibi geçmişi yüzyıllara dayanıyor. Ama bir taraftan da bunun gerçekliğini ciddiyetini konuşmamız şart. Bu konuda nasıl politik söylemler üreteceğiz? Çeşitli biçimlerde çalışan kadınlar ile nasıl dayanışacağız? Bu konudaki mücadeleyi nasıl öreceğiz? Bu konuda hangi kamu politikaları nasıl üretilebilir mesela? Bunların da konuşulması lazım. Bunları söyleyince bu işi övmekle itham edildiğimiz oluyor, oysa övdüğümüz bir durum yok ortada. Aksine asıl mesele(miz) şu soruları gündeme getirmek: bu gerçekliği ve öznelerini tanımanın, görmenin ve ardından dayanışma örgütlemenin yolları nelerdir? Bugünün Türkiye’sinde seks işçiliği yapan kadınlar için sol soyalist çevrelerden nasıl politik söylemler ve politikalar üretebiliriz? Bunları düşünmek yerine “seks işçiliği işçilik değildir onlar da bedenlerini satıyor/kiralıyor, sosyalizm gelince zaten bitecek” gibi belli ezberler ile konuşup kestirip atmak, biraz gerçeklikten kaçmak bana kalırsa.

ŞİDDET GÖRENLER ŞİDDETİ GÖZE ALABİLİYOR
Peki gerçekten aklına gelen esaslı ve kökten bir kurtuluş var mı? Örneğin hâlihazırda bu işin içinde olan kadınların en azından ‘daha iyi’ koşullara sahip olacağı, can güvenliklerinin sağlanacağı, bir yandan da daha fazla kadının buraya itilmesinin önüne geçecek bir mekanizma ne olabilir?

Örnek vermek gerekirse Aleyna Çakır cinayeti gerçekten bir travma Ankara’daki konsomatris kadınlarda. Onunla aynı yerde çalışan, onu tanıyan kadınlar…. Aynı şekilde Aleyna gibi öldürülen ancak medyaya yansımayan ve sonucunda adını duymadığımız çok kadın var. Ben de bu kadınlarla konuştuğumda şunu gördüm, hemen hemen hepsi şunda hemfikir: ‘Bir gün bir şekilde ben de öldürülebilirim.’ Bir kadın 18 yaşında kafasına silah dayandığında ölüm korkusunu geride bıraktığını söyledi mesela, bir başkası kurşunun üzerinden sektiğini… Yani bu kadınlarda en başta can güvenliklerinin olmamasına dair bir kabulleniş var. Hatta Ankara pavyonları özelinde baktığımızda kısmi de olsa pavyon içinde bir ‘güvenlik ortamı’ olduğunu görüyoruz. Ama mesela iki ay önce kadar, Ankara Ulus’taki birahanelerden birinde bir kadın direkt müşterisi tarafından masada silah ile öldürüldü. Yani pavyonda en azından içerisinde bir güvenlik var ama kapıdan çıktığı anda ne olacağı belli değil ya da evinde ne olacağı belli değil. ‘Bunu nasıl önleriz’ oldukça zor bir soru. Direkt olarak müşteriden gelen bir şiddetten bahsediyoruz en önce. Kadınların geliştirdiği pratiklere baktığımızda taksiciler karşımıza çıkıyor. Taksicileri gerçekten tırnak içinde onları ‘koruyor.’ Ben bir kadınla görüşmek için bir kafede beklerken beni arayıp ‘Bir gelsene taksici abi seni görmek istiyor’ demişti örneğin. Ya da bazı kadınlar müşterileriyle arkadaş oluyorlar. Kadınlar böyle informal güvenlik mekanizmaları da geliştiriyorlar. Bunlardan ötesi, yani esaslı bir güvenlik pratiği oluşturmak bence çok daha zor. Yani bu kadınlar için pavyonun bir çare olması nasıl önlenebilir? Çözüm nedir?

Ben sahadayken şunu çok net bir şekilde gördüm, daha önce de söylediğim gibi kadının pavyon öncesi hayatı çok belirleyici. Şiddete uğrayan kız çocukları, aile içi şiddet mağdurları, sevgilisinden şiddet gören kadınlar, yoksul kadın ve kız çocukları…. Yani pavyondaki kadınların hepsinin hikâyelerinin ve geçmişlerinin şiddet ve yoksullukla dolu olması tesadüf değil. Bununla karşılaştığımda hep şunu düşünmüştüm, gerçekten mahalle mahalle örgütlenebilen, o evlerin içinde nelerin döndüğünü görebilen, kadınların ve kız çocuklarının yanında olabilecek örgütlenmeler ve politikalar olsaydı… Kimseyi dışarıda bırakmadan o kadın ve kız çocuklarına ulaşılabilseydi… Bu tablo hükümetin Aile Yılı ilanıyla aslında çok alakalı. Çocukluğunda ergenliğinde kronikleşmiş farklı şiddet türlerine maruz kalan kadınlar, yine şiddetin bu denli ağır ve olağan olduğu bir işte çalışıyorlar. ? Öte yandan bu kadınların içinden geldiği sistematik yoksulluk var, biçimi ve boyutu değişen farklı ekonomik sorunlar… Tesadüf değil hiçbiri. Yani sonuç olarak Ankara pavyonlarındaki her bir kadının başına tek tek güvenlik dikmekle sağlanacak şey değil bu. Ki esasında da seks işçiliği tartışmasında ‘Bu iş güvenli koşullarda yapılabilsin’ diyerek kenara çekilenlerden farkımız da biraz burada aslında, yapısal koşulları sistematik eşitsizlikleri tespit etmek, konuşmak ve nihayetinde dönüştürmek için mücadeleyi büyüterek sürdürmeliyiz.

 

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
REKLAM ALANI

(336x280px)

Anasayfa Sağ Bloka Esnek veya Sabit ölçülerde SINIRSIZ reklam alanını şablon olarak ekleyebilirsiniz. Şuan örnek olarak sadece 2 reklam kullanıldı.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.