Polatlı Gündem Haber

reklam

Seçmeli demokrasi: Kimine şeker, kimine zehir

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
Seçmeli demokrasi: Kimine şeker, kimine zehir
41 views
17 Mayıs 2025 - 8:20
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Türkiye’de haklar ve özgürlükler herkes için eşit oranda geçerli değil. Rejim, kendi ihtiyaçları doğrultusunda demokrasiyi tersinden işleterek çarpık bir düzen yaratıyor. Bir yandan halkın istediği partiye/kişiye yürütme gücünü transfer etme hakkını ortadan kaldırmaya çalışırken, diğer yandan kendi çıkarları çerçevesinde kimin hangi haklardan ne düzeyde faydalanacağını belirlemek istiyor.

İktidar aklı, varlığını korumak amacıyla demokrasi ve hukuku da rant unsuru haline getirip dağıtabildiği olağanüstü bir sistem geliştirdi. Bu sistem sayesinde iktidar, istediğine istediği oranda özgürlük bahşediyor; işine geleni aklıyor, gelmeyeni yasaklıyor. (Bu sistemin içinde yer alan aktörler, aynı zamanda yasal sınırların ötesine taşma imtiyazına da erişiyor. Gerek ekonomik gerekse de hukuksal olarak başka bir konfor alanında yaşamaya başlıyorlar.)

Çıkar ortaklığının dışında, hele hele iktidar karşıtı pozisyonda bulunanlar çok açık ve sert bir şekilde hak gaspına maruz kalıyor. Anayasa’da güvence altına alınan demokratik hak ve özgürlükler, muhalif kesimler için geçerliliğini yitiriyor. Yargı mekanizması da aynı prensiple çalışıyor. İktidarın karşısında yer alanlara işledikleri “suçun” bedeli mümkün olan en ağır yöntemlerle ödetiliyor. Soruşturmaların, ev baskınlarının, gözaltıların ve tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor.

Bugün de benzer bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Saray, demokrasi musluğunu uygun gördüğüne açacağının sinyalini veriyor. Erdoğan, Çarşamba günü partisinin Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, “kayyum uygulamalarının yeniden istisna haline geleceğini” söyledi. Bu mesaj, 2016 yılından bu yana sistematik hale getirilen kayyum politikasının, Kürt hareketiyle yürütülen sürecin etkisiyle rafa kaldırılma vaktinin geldiğinin emaresi. Böylece, Kürt hareketinin muhalif siyasi blokun bir parçası olması nedeniyle halkın oylarıyla seçilmiş onlarca belediye başkanının görevden alındığı itiraf edilmiş olunuyor.

Yine aynı şekilde rejim bu manevrasıyla tüm topluma, bugün CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun ve CHP’li belediye başkanlarının cezaevine konulmasının sebebini de açıklıyor. “Yanımda olana özgürlük, karşımda durana hapis var” anonsu çekiyor. “Hak edene” hukukun ve özgürlüklerin en tepeden tanındığı bu selektif/seçmeli demokrasi ortamında roller de kolaylıkla yeniden dağıtılıyor. Erdoğan pragmatist ve fetihçi heveslerle “Türk-Kürt ittifakını” sahiplenirken, “ülke güvenliğini tehdit edecek unsurlar” olarak Ekrem İmamoğlu ile CHP’yi işaret etmeye başladı bile.

Dikkat edilirse Erdoğan kayyumların yeniden istisna haline geleceğini söylüyor ama “Tutuklama istisna haline gelecek” demiyor. Evlere düzenlenen şafak baskınlarından, yurttaşların ve seçilmiş siyasetçilerin haksız-hukuksuz yere hapse atılmasından söz etmiyor. Çünkü o kadar demokrasi fazla ve gereksiz. Kendisine bir getirisi de yok.

İktidarın temel stratejisi, farklı şekilde muamele ettiği aktörler arasında bir “çıkar çatışması” algısı yaratarak muhalefeti ayrıştırmak ve buradan süzülüp şekillenecek siyasal haritada en büyük parçaya sahip olmak. Zira Erdoğan’ın yeniden başkan seçilmesi buna bağlı. Muhalefet unsurları, demokrasiyi kazanmaya dönük bütünlüklü bakışını kaybeder ve kendi örgütsel kazanımlarına odaklanırsa, Saray’ın söz konusu stratejiyi hayata geçirmesi için şartlar olgunlaşacak.

Unutulmaması gereken, bahşedilmiş bir özgürlüğün gerçek bir özgürlük olmadığıdır. Bugün çıkar birliği dolayısıyla bir pazarlığın sonucu olarak sunulan haklar, yarın işler terse döndüğünde buharlaşacaktır. En vahimi, herkesin kendi anlık kazancına yoğunlaştığı ve iktidara hareket alanı sağladığı atmosferde, ülke “bugün” ile “yarın” arasındaki o kısa sürede daha da koyu bir karanlığa hapsolacaktır.

Birkaç kişi dışında kimse, sürecin nereye gideceğini ve kapsamını bilmiyor. Ancak varsayalım ki süreç, Türkiye’deki kimlik temelli problemlerin tamamını yasal düzlemde çözmeyi vadetsin; yetki böyle bir iktidardayken, bu ne Türkiye demokrasisini geliştirmiş ne de özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırmış olacak. Bu yalnızca, iktidar blokunun gücünü tahkim etmesine, Rusya tipi, kimliklerin tanındığı ancak yönetimin otoriterleşmede vites yükselttiği, halkın ise daha da yoksullaştığı bir düzenin tesis edilmesine fayda sağlar.

Üstelik kimlikler insanı insan yapan değerlerden biri olmakla birlikte yurttaşların tek gerçekliği değil. Eğer öyle olsaydı, kimlik eksenli talebi bulunmayan geniş halk kesimlerinin bugün iktidara yönelik hiçbir tepkisinin olmaması gerekirdi. Kimlik ayırt etmeksizin işleyen sınıfsal sömürü düzeni, derinleşen yoksulluk, eşitsizlik, geleceksizlik, sosyal hakların gaspı, toplumda günbegün artan çürüme, adalet, sağlık ve eğitimdeki sistemsel bozulmalar, ülkedeki milyonların derdi olmaya ve milyonlar da Kürdüyle Türküyle bu yozlaşmış düzene direnmeye devam edecek.

Dolayısıyla silahların susması ve çatışmasızlığın önemini yadsımamakla birlikte, demokrasi, özgürlük ve ekmek kavgasının içinde olan hiçbir siyasi özne, geniş muhalefet cephesinden müstakil bir pozisyona çekilerek iktidar karşıtlığına tali bir mesele olarak yaklaşmamalı. Böylesi bir makas değişikliği, toplumsal duygu ve düşüncelere de yabancılaşmak demek. Düzen ve düzeni yaratan akıl değişmedikçe, özel kurtuluş reçeteleri kimseye yararlı olmayacak.

 

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
REKLAM ALANI

(336x280px)

Anasayfa Sağ Bloka Esnek veya Sabit ölçülerde SINIRSIZ reklam alanını şablon olarak ekleyebilirsiniz. Şuan örnek olarak sadece 2 reklam kullanıldı.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.