Polatlı Gündem Haber

reklam

Türkiye’de hakim siyasi hava… Hoşgörüsüzlük

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
Türkiye’de hakim siyasi hava… Hoşgörüsüzlük
29 views
31 Ocak 2025 - 7:45
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Türkiye’de hakim siyasi hava… Hoşgörüsüzlük

TAHAMMÜLSÜZLÜK

Toplumda korku var…

Toplumda endişe var…

Toplumsal gerginlik neredeyse sosyal fobiye dönüşmek üzere.

Giderek tırmanan siyasi gerilim bunu körüklüyor. İktidarın 23 yıllık süreci gözden geçirildiğinde görülüyor ki; politika yapmayı sosyal çatışma çıkarma/şiddet üzerine inşa etti/ediyor! Ve daha vahimi:

Siyasi pratiğini-tavrını onaylamadığı herkesi, “huzursuzluk çıkarıyor” bahanesiyle cezalandırmaya ve en nihayetinde kendince “ıslah” etmeyi sürdürüyor. Bu sebeple: Çoğulculuğa tahammülü yok, farklılıklara hoşgörü göstermiyor, hatta bu aykırılıklardan nefret ediyor ve nihayetinde saldırganlaşıyor…

Evet, zayıf gördüğü “ötekine” saygısızlık yapıyor, aşağılıyor ve hatta zulmediyor, eziyor…

Yasalarla “askeri disiplin” altına alınmış “kamu düzeni” istiyor, ki bunun ideolojisinin ne olduğunu biliyorsunuz: Totaliterlik!

Ancak şunu göz ardı etmemek lazım: Buna yol açan zihinsel süreç! Yani:

Adaletsizlik, salt bu iktidarın sorunu değil; toplumsal-siyasi hoşgörüsüzlüğün tarihsel-sosyolojik sebepleri var.

Muktedir iktidarlar doğuran siyasi-kültürel “kodlara” ışık tutmak şart. Bununla yüzleşmeden ülkede demokratikleşme sağlanamaz. Açayım:

HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN TARİHSEL KÖKÜ

Öğrenme alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Anlıyorum bireysel idrak hemen olmuyor; gerçeğe ulaşmak sabır, cesaret, zaman istiyor.

En önemlisi; sorgulama, öğrenme isteği…

Görüyoruz-yaşıyoruz büyüsüne kapılan “tarihi efsaneler” yüceltiliyor, genelleniyor. Mesela:

– “Osmanlı hoşgörülüydü!”

Çokça kabul gören bu mit tekrarlanıp duruyor. Bakınız: Gerçek ve yapıcı diyalog ancak diğer kültürlere içten saygı ve anlayış beslenildiği zaman mümkün olabiliyor. Peki Osmanlı, farklılıklar ile nasıl bir arada yaşadı? Koşullu hoşgörüyle: Dinsel, ırksal farklılıklara cizye/vergi alarak tahammül etti. Bunlar, “ehl-i zimme”/sözleşme altındaki millet sayıldı.

Hadi bunlar para karşılığı güvence altındaydı; ya Alevilik gibi mezhepler? Hiçbir tolerans gösterilmedi…

Keza: Osmanlı fikri (ve cinsel) farklılığa hiç hoşgörü göstermedi.

İşte… Bu “miras” bugün de sürmekte: İnsanların en iyi olduğunu düşündükleri hayatı yaşamaya hakları olduğu gerçeği hoşgörüsüzlükle karşılanmakta…

– “Ben böyle düşünüyorum herkes bana uysun” dayatması ısrarla sürdürülüyor.

Kendileri erdemli…

Kendileri adil…

Kendileri sağduyulu…

Ya onlardan olmayan, hoşnut olmadıkları “öteki”?

Dünden bugüne yaşanılan aynı; iktidar, şüphe duyduğuna-tehdit algıladığına şunu yapıyor:

Suçluyor…

Dışlıyor…

Yasaklıyor…

Şiddete ve eziyete mahkum ediyor…

Ekonomik yük altına sokuyor…

Üstünlüğünü sorgulatmıyor iktidar. Dokunanı yakıyor!

Tarihsel siyasi-kültürel yapımız bu. Düşünün ki: Bizim tarihimizde (dini anlamda) hoş görülenler bile aşağılandı, hor görüldü. “Ayrımcı” kabul edilen diğerlerinin başına gelense -ıslah edeceği düşünülen- cezalandırma oldu.

Bu topraklarda değişen bir şey yok; çeşitliliğe düşmanlık inatla sürdürülüyor…

BİR VİCDAN, ZORBALIĞA KARŞI

Eşsiz bulduğum edebiyatçıların başında Stefan Zweig gelir.

Nazilerin iktidarda olduğu 1936 yılında -sürgüne gitmek zorunda kaldığı Londra’da- “Bir Vicdan, Zorbalığa Karşı” (Calvin’e Karşı Castellio) eserini çıkardı…

Kitap, tarihin gördüğü en etkili vicdan özgürlüğü savunmalarından birini konu etti.

Din adamı Sebastian Castellio (d.1515-ö.1563), -Kalvenizm mezhebinin kurucusu olup adı azize çıkarılmış- Jean Calvin’in (d.1509-ö.1564) dini özgürlük iddiasıyla ortaya attığı reform hareketinin aslında çeşitli dogmalarla totaliterleşmeye yol açtığını cesurca haykırdı:

– “Bu insanları özgürlüğünden edecek dini tiranlık yaratmaktır.”

Castellio’ya göre, insanları baskıyla bir dine bağlamak hem o insanlara hem de o dine hakaret teşkil eder, toplumsal barışı ortadan kaldırır…

– “Zorbalık daima huzursuzluğa neden olur ve kendi karşıtını doğurur…”

Castellio’nun büyüklüğü buradaydı; başının büyük belaya gireceğini bilerek zalimin karşısında durup, özgür düşünceyi ve vicdanı savundu…

Sonuçta… Dönemin acımasız tiranı Calvin’e karşı verdiği mücadele onun ağır mağduriyet yaşamasına neden oldu. Zweig’ın bu kitabının temel gayesi; sadece unutulmuş bir hak savunucusu Castellio’nun hakkını teslim etmek değil, buradan hareketle gelmekte olan faşizm tehlikesine karşı kitleleri uyarmaktı…

Bu kitabı hatırlatmamın nedeni var:

Hoşgörü/hoşgörüsüzlük kavramı bize Tanzimat ile geldi. Ancak üzerinde çalışmalar, tartışmalar cılız oldu. Kavrayış; Hz. Muhammet “Medine Sözleşmesi” ve Hz. Ömer “Ömer Paktı” vesikalarını aşamadı.

Avrupa’da hoşgörü-hoşgörüsüzlük Aydınlanmanın hemen öncesinde başat rol oynadı. Bunlar ilk başta dini hoşgörü/hümanizm üzerinde yapıldı. Zamanla çeşitlendi…

Yani Avrupa tarih yazımında asırlardır tartışılan hoşgörü bugün dahi bizde emekleme aşamasında!

İktidarların, siyasilerin tavırlarını bu açıdan da değerlendirmek gerek.

Ve Castellio’nun dediğini unutmamak lazım: Tek başına kurtuluş yok!

Soner Yalçın

Odatv.com

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
REKLAM ALANI

(336x280px)

Anasayfa Sağ Bloka Esnek veya Sabit ölçülerde SINIRSIZ reklam alanını şablon olarak ekleyebilirsiniz. Şuan örnek olarak sadece 2 reklam kullanıldı.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.