Utanmazlar
Geçenlerde okul arkadaşları grubumuzda paylaşılmıştı: “Ingrid Bergman’a sormuşlar; ‘Gidişat çok kötü, dünya nasıl kurtulacak?’ ‘Utanç’ demiş Bergman, ‘Dünyayı bir tek utanan insanlar kurtarabilir.’ Çünkü utanmak ‘kibir’ denilen en büyük günahın panzehridir. Yalanın, iftiranın, hırsızlığın, pişkinliğin, arsızlığın önündeki en büyük engeldir.”
Bergman’a bu sorulmuş mu, o da böyle cevap vermiş mi, bilmiyorum. Aslında hiç sanmıyorum. İnternette sıklıkla karşılaştığımız bir şeyi birine yakıştırarak yayma hallerinden biri diye düşünüyorum.
Ama olsun, anlatılmak istenenin doğruluğuna, dünyayı utanan insanların kurtaracağına on yıllardır ben de inanıyorum.
Doktora tezimi “Utanıyorum ama gazeteciyim” adıyla kitaplaştırmamın nedeni buydu. Gazeteciler olarak kötü şeyler yapıyorduk, ama aynı zamanda utanıyorduk. İşte o utanç umudumdu benim, ona sarılabilsek düştüğümüz mesleki çukurdan çıkabilirdik.
Şimdi, bir otel yangını ardından yapılan gazeteciliğe bakınca, güçlüye yapışmanın ne kadar yaygınlaştığını, umudum olan utancın ne kadar azaldığını görüyorum.
Bir gazeteci göçüp gidiyor, en yakın arkadaşlarının ardından yazdığı sadece şu: “Ah be …., çok erken olmadı mı?” Bu kadar. Peki, bu mudur?
O arkadaşının erken gitmekten başka bir özelliği yok muydu, ardından hatırlaman ve hatırlatman gereken? O olsa, nasıl giderdi acaba yangında sorumluluğu olanların üzerine?
Bunlardan söz edememek utancı uzak tutmak için galiba? Belki de o umut olan duyguyu iyice çıkarmak için hayatımızdan.
Otelin sahibinin ifadesine bakın! Aşçı suçlu, elektrikçi suçlu, güvenlikçi suçlu! Neredeyse bulaşıkçı suçlu ama o pir-ü-pak!
Asıl sorumluluk sahibi Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bakan da öyle!
Bir gram utanç olsa, böyle sorumluluğu başkalarının üstüne atmak için yarışılmaz, hiç değilse tekrarlanmasın, düzelsin diye çaba sarf edilirdi.
Kuzey İrlandalı yazar C. S. Lewis “Utanç duygusu kötü bir ahlaki pusula değildir” der. Ben daha netim bu konuda; “Utanç duygusu en iyi ahlaki pusuladır!”
Bizi insan yapan, tüm diğer canlılardan ayıran duygu o. Başkalarının hakkımızda ne düşüneceğini utanç sayesinde dert ediniriz.
Başkalarının hakkımızda ne düşüneceğini dert edinmek, bir “politik hayvan” olarak da insanın siyasal mücadelesine yön veren en önemli erdemdir.
Manipülatif bir şekilde kullanılarak, muhalefeti bastırmanın aracına da dönüştürülebilen utancın asıl gücü toplumsal değişim için bir kaldıraç olabilmesindedir. Anlattığımız hikâyenin, oluşturduğumuz kimliklerin ve toplumsal eylemimizin baş köşesine oturtabildiğimizde; utanç diktatörlükleri, sömürgeci, köleci ve eşitsizlikler temelinde yükselen düzenleri titretebilir.
Şimdi dünyanın tüm silahlarını elinde toplamış İsrail’i kendi içinde ve uluslararası kamuoyu nezdinde zorlayan güç utançtır. Güney Afrika’da apartheid rejimini direnemez noktaya getiren de sonrasında yaraların sarılmasına hizmet eden de o.
Bir iktidar sahibi; etik olmayan davranışlardan, yolsuzluktan, hatta görevi ihmalden dolayı utanırsa kendisi çıkış arar. Yoksa, onu utancı hatırlayana kadar zorlamak muhalefetin görevidir.
Utanmazlığın iktidar olabildiği zamanlardayız, utancı siyasal mücadele alanında bizi birleştiren ve enerji veren bir güce dönüştüremediğimiz için. Bu iki ucu keskin kılıcı utanmazların eline bıraktığımız için!
İşte ABD’de de Trump; insan hakları ihlalleri, çevresel tahribat veya tarihsel saldırganlık gibi uluslararası alanda utanç kaynağı eylemleri kendine bayrak edinebiliyor.
I. Bergman “Dünyayı bir tek utanan insanlar kurtarabilir” dedi mi bilmem, ama dünyayı utanmazların mahvettiğini birinin söylemesi gerekmiyor!