İktidarın yarattığı çürüme futbola da yansıdı: Nefret tohumları sahada ekiliyor
Son bir haftada futbol sahalarında yine oyun değil şiddet ve kaos konuşuldu. Ülke futbolunun güncel durumunu değerlendiren BirGün yazarları, toplumsal çürümenin bir parçası olarak nefret tohumlarının yeşil sahalarda ekildiğini vurguluyor.
Ülke futbolu her geçen gün başka bir kaosla gündemi meşgul ediyor. İki takım arasında sıkışan rekabet, artan şiddet, gerilimi tırmandıran yöneticiler ve daha fazlası. Her geçen gün daha fazla makul olmaya başlayan lümpenlik futbolu esir almış durumda. Vanspor otobüsüne yapılan saldırı, Adana Demirspor’un sahadan çekilmesi, birçok takım aleyhine yapılan hakem hataları sadece bir haftanın içine sığdı.
Futbolun bu hale gelmesinde en büyük pay sahiplerinden biri AKP iktidarı ve onun kontrol altında tuttuğu spor yöneticileri. Liyakatsizliğin her geçen gün daha fazla hissedildiği yeşil sahalarda yaşananları ve arka planını yazarlarımız Elif Çongur, Ali Murat Hamarat ve Fırat Topal’la değerlendirdik.
AKADEMİSYEN-SPOR YAZARI ELİF ÇONGUR: ADALET EROZYONU FUTBOLU DA VURUYOR
Ben sorularınıza tek bir cevap vereceğim. Zira temel cevabın tek bir yerde düğümlendiğini düşünüyorum. Bin kere yazdım, yine ısrarla tekrarlayacağım. Dün gece olanlar, aslında genel olarak ülkemizde ve dolayısıyla futbolumuzda yaşananlar, bütünüyle adalet kavramıyla ilgili. Adalet terazisinin dengesi bir yerde şaşarsa her yerde şaşıyor. Futbolda da mahkeme salonunda da bakkalda da. Ülke gündeminin orta yerinde kanayan adalet yarasından sızan kan, hayatın her alanına sirayet ediyor işte.
Adaletteki en ufak bir sapma, bütün toplumsal hayatı altüst ediyor. Sabah akşam futbolda adalet aranmasının, herkesin, her takımın, her yöneticinin şikâyetçi olmasının, birilerinin sürekli kendi hakkının yenmesinden söz etmesinin sebebi bu. Ülkedeki adalet erozyonu yüzünden yerinden oynayan değerler, başka alanların olduğu gibi futbolun da üstüne yıkılmış durumda. Bu mesele, ülkenin 22 yıldır hayatın her alanında yaşadığı büyük çöküşün futboldaki yansımasıdır. Her tür ahlaki değerin yerle bir edildiği, adalet duygusunun öldüğü, vicdansızlığa, akılsızlığa, şahsiyetsizliğe mahkûm edilmiş, zincirinden boşalmış bir memleketin futbolu bu. Ülke üzerimize yıkılıyor, her şey tel tel dökülüyor, futbol mu sağlam kalacak?
SPOR TARİHÇİSİ VE YAZARI ALİ MURAT HAMARAT: NEFRET SÖYLEMİ ARTIYOR
Türk futbolu uzun süredir bir kısır döngü içinde ve bu döngüyü kırmaya yönelik ciddi bir adım atılmıyor. Görünen o ki, iktidar futbolu tam anlamıyla toplumun afyonu olarak kullanmak istiyor. Ülkedeki ekonomik sıkıntılar, siyasi baskılar ve genel karanlık tablo içinde futbol, kamuoyunun dikkatini dağıtan bir unsur hâline gelmiş durumda. Hakem yönetimleri ve maçlarda yaşanan tartışmalar, birkaç gün boyunca gündemi meşgul ediyor, ardından bir sonraki maça geçiliyor. Hiçbir önlem alınmıyor ve nefret söylemi körükleniyor. Yaklaşan Galatasaray-Fenerbahçe derbisi öncesinde ciddi olayların yaşanabilir hatta kan bile dökülebilir.
Bu iki takımın harcamalarına yönelik hiçbir müdahalede bulunulmaması, Türkiye’deki futbol ekonomisinin ne kadar kontrolsüz olduğunu gösteriyor. Harcanan paralar, akıl sınırlarını zorluyor ve rekabeti tamamen iki takım arasında sıkıştırıyor. Avrupa kupalarında ise tablo ortada: Galatasaray, Şampiyonlar Ligi ön elemesini geçemedi; Fenerbahçe son anda üst tura yükseldi; Beşiktaş elendi; Galatasaray ise görece zayıf rakiplere karşı başarısız sonuçlar aldı. Tüm bunlar, Türk futbolunun büyük bütçeler harcamasına rağmen neden elle tutulur bir başarı sağlayamadığını sorgulatıyor.
ÜRETİM YOK, HARCAMA VAR
Türkiye’de pahalı bir futbol anlayışı hâkim ancak üretim yok. Kulüpler ya kariyerinin sonundaki oyuncuları transfer ediyor ya da Avrupa’da piyasa değeri yüksek oyunculara astronomik rakamlar ödeyerek futbol ekonomisini daha da çıkmaza sokuyor. Spor yönetimindeki liyakatsizlik artık had safhaya ulaşmış durumda. Türkiye Futbol Federasyonu başkanının yalnızca 300 delegenin oyuyla seçildiği bir sistemde, mevcut düzen değişmeden ilerleme kaydedilmesi pek mümkün görünmüyor. Hak eden kişilerin yönetimde olmadığı açık ve futbolun temel meseleleri çözülmek yerine sürekli erteleniyor, zaman kaybediliyor. Mevcut tablo oldukça karanlık ve her geçen gün daha da kötüleşiyor. Futbolda aydınlık bir gelecek görünmüyor. Ancak Beşiktaş’ın yarışa dahil olması, rekabeti iki takımdan üç takıma çıkartarak ortamın biraz daha dengelenmesini sağlayabilir. Bu da mevcut keskinliğin bir nebze azalmasına katkıda bulunabilir.
SPOR YAZARI FIRAT TOPAL: BU DÜZENİN DEĞİŞMESİ ÇOK ZOR
Tüm dünyada var olan toplumsal yozlaşma, bilgiden uzaklaşma ve gri alanların kaybolmasıyla ilgili bir durum. Gri alanlar kayboldukça insanlar kendilerini etiketlerle ifade etmeye başlıyorlar. İnsanlar artık mutlaka belli bir grubun parçası olarak var olmayı tercih ediyor ve birbirlerini kimlikler üzerinden tanımlıyorlar. Çünkü aslında birbirlerini gerçekten tanımaya çok da istekli değiller. Bu durum biraz da yabancılaşmayla ilgili. Sonuç olarak insanlara etiket vermek onları tanımaktan daha kolay geliyor.
Bu eğilim, toplum içinde ne kadar yaygınlaşırsa o kadar etkili oluyor. Her toplumda var ama spor dışındaki hayatı daha sağlam temeller üzerine kurulu olan insanlar, bundan fazla etkilenmiyor ya da bunu bir noktada engelleyebiliyorlar. Örneğin, İskandinav toplumlarında bu bir “hayat memat meselesi” değil. Çünkü bireyler kendilerini farklı alanlarda ifade edebiliyorlar, toplumsal olarak var olabilecekleri başka kimlikler bulabiliyorlar.
Ancak Türkiye’de futbol, nedense 1 numaralı etiket haline geldi. İnsanlar buna sıkı sıkıya sarılıyor. Bunun üzerine bir de bilgisizlik, bilgiyi kötüleme ve bilgisizliği övme gibi eğilimler eklenince durum daha da karmaşık bir hale geliyor. Tüm bu faktörler bir araya gelince, kaçınılmaz olarak büyük bir toplumsal etki yaratıyor. Bence temel sebep, gri alanların kaybolması ve insanların kendilerini toplum içinde giderek daha fazla etiketlerle var etme çabası. Yaptığımız yorumlarda bile bu çok net görünüyor. Mesela, sen bir yazı yazıyorsun, o yazıda geçen tek bir cümle üzerinden hemen bir takımın taraftarı olarak ilan ediliyorsun. Bir hafta sonra başka bir cümleden dolayı başka bir takımın taraftarı olduğun söyleniyor. Bu herkese oluyor, çünkü insanlara kolay geliyor. Artık kimse araştırmak, ayrıntıya inmek ya da birini gerçekten tanımak istemiyor. Uzun yazılar yazmak da okumak da insanlara zor geliyor. O yüzden, etiketlerle insanları tanımlamak daha basit ve pratik bir yol olarak görülüyor.
TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM
Herkesin içinde “ben en mağdurum” yarışına girdiği bir ortam var. Ama kimse haksızlığını kabul etmeyecek ya da geri adım atmayacak. Bu noktada, sosyal ve siyasi anlamda iktidarın dönüştürdüğü toplumun doğal bir sonucu olarak futbol da bundan nasibini alıyor. Çünkü futbol, büyük kitleleri etkileyen bir alan ve dolayısıyla burada yaşanan dönüşüm de çok daha güçlü hissediliyor. Peki, bunu değiştirmek istiyorlar mı? İçlerinde gerçekten isteyen küçük bir kesim olabilir. Mesela, “Kendi memleketimin takımı şampiyon olsun” diyen milletvekillerinden farklı olarak, futbola daha geniş bir perspektiften bakıp “Gerçekten şu işi çözelim” diyen insanlar belki vardır. Ama bunu istemek yetmez, çünkü değişim için çok radikal kararlar alınması gerekiyor.
Ne bileyim, Türkiye 15-20 yıl Avrupa kupalarından men edilse bile bu düzen değişmez. Çünkü o zaman da herkes suçu birbirine atmaya başlar. Belki futbolun birkaç yıl tamamen durması gerekir – Mısır’da olduğu gibi. Ama bu da yeterli olmaz çünkü kutuplaşma sporun dışına taşar, insanlar başka alanlarda birbirine girer. Öte yandan, bu konuda karar verebilecek bir hükümet de yok. Çünkü iktidar içindeki insanların en büyük övünç kaynaklarından biri spor: stadyum inşa etmek, takım kurmak, o takımı birinciliğe çıkarmak… Dolayısıyla bu düzenin değişmesi çok zor.